38.Bölüm
Yere çökmüş bir halde, içli içli ağlarken Kreon beni göğsüne doğru bastırıyordu. Gözyaşlarım sicim gibi akıyor, bağrımı delip geçen acıyı hafifletmeye çalışıyordu. Fakat nafileydi. Bağrımdaki ateşi koskoca bir okyanus bile söndüremezdi.
"Archer!" diye fısıldadım yeniden. Bir zamanlar battaniyesi olan mavi kumaşı parmaklarımın arasında tutarken, battaniyenin soğukluğu beni daha da kötü yapıyordu. Kalbimde koca bir delik açılmasına sebep olan şeyler vardı.
Bu aşamada zihnime dolan diğer anılar umurumda bile değildi. Yaşadığım o son günde gördüğüm manzara, beni hayatımdan vazgeçmeye itmişti. Çünkü oğlumun olmadığı bir dünyada sonsuz yaşamı kendime yakıştıramamıştım.
"Kreon." Kreon bu aşamada saçlarımı okşuyor, sırtımı sıvazlıyordu. Fakat o da benim kadar yastaydı. "Oğlumuz g-gitti."
"Biliyorum." dedi Kreon. Sesinde acı, keder ve derin bir ızdırap vardı. "Hepsi benim suçum. Sizi koruyamadım."
Anılarım bir şelale gibi üzerime yığılırken esas suçlunun kim olduğunu biliyordum. Fakat o an çektiğim acı, nefrete dönüşemeyecek kadar yoğundu. Dakikalarca ağladım. Güneş tam tepeden inip havayı zifiri karanlığa boğana dek yas tutmam sürdü.
Kaskatı kesilmiştim. Ağlamam yerini ince mırıldanmaya bırakmış, bedenim titremeyi hiç bırakmamıştı. Gerilerden gelen yabani kuşların tiz sesleri, bir zamanlar evim olan malikaneye kadar ulaşıyordu.
Çığlıklarımdan dolayı zedelenen boğazım sızlıyor, tırnaklarımın dipleri ağrıyordu. Acının verdiği hisle tırnaklarımı dibine kadar etime gömmüştüm. Vücudumun çeşitli yerlerinde morluklar ve tahrişler olması muhtemeldi. Fakat umurumda bile değildi.
Neyden sonra başımı Kreon'un göğsüne gömdüğüm yerden çektim. Issızlığın ortasında çektiğimiz acı eş değerdi. Gözleri nemli, dudakları kupkuruydu. Ben geri çekilince göz göze geldik. Fakat bu kısa sürdü. Başımı açık camdan içeri giren zifiri karanlık manzaraya çevirdim.
Bir mezarlığı andıran devasa malikane tıpkı bizim evliliğimiz gibi yok olmuştu. Yok olma gecesi hala dün gibi aklımdaydı. Yok edenler ise Axel ve Penelope idi. İkisine olan yüzyılları alan nefretim hala dün gibi oradaydı. İçimde patlamaya hazır bir yanardağ kütlesi gerilerden gelmek için bekliyordu.
🔥🔥🔥
Zorlukla da olsa Kreon'dan kendimi sıyırdım ve ayağa kalktım. Dizlerim oturmaktan dolayı uyuşmuş, eklemlerim soğuk zeminin yalayıp yutmasından sızlar hale gelmişti. Bu yüzden adım atmak için birkaç saniye beklemek zorunda kaldım.
Ben beklerken Kreon da benimle birlikte ayaklandı. "Nereye?" diye sordu.
Cevap vermedim. Usul usul açık pencereden dışarı doğru yürüdüm. Palmiyelerin birbirine geçtiği, otların kuruduğu yer dikenli kaktüs kaynıyordu. Buradan atlamak demek yolun sonu demekti.
Bacaklarımı pencereye doğru uzattığımda, Kreon, "Ne yapıyorsun?" dedi endişeyle.
"Çekil." dedim ağzımın içinden.
Tıslamamla bir iki adım geri gitti. Ne yapacağımı iyi biliyordu. Pencere pervazının üstüne çıktım. Beni kucaklamaya hazır olan otlara bir kez baktım ve akıp giden karanlığa doğru kendimi bıraktım.
Kıyafetlerimdeki kumaşın yırtılma sesini daha havadayken duydum. Eklemlerim kırıldı, kemiklerim sızlamaya başladı. Önce sırtımdan dışarı doğru taşan uzuvlarım çıktı. Dikenli, sivri çıkıntılar cana gelerek bir çarşaf gibi açılırken iki yanımda beni tutan kanatlara evirildi. Daha sonra ellerim ve ayaklarım bir ayıyı parçalayacak güçte pençelere dönüşmeye başladı. Tırnaklarım eskiye nazaran daha da sivri oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ (BİTTİ)
FantasyEJDERHALAR SERİSİ 1.KİTABIDIR ... Onlar Tanrıların yeryüzüne gönderdiği en güçlü, en kudretli, en korkunç katillerdi. Diz çökmek, yalvarmak bile canınızı kurtarmaya yetmezdi. Ben diz çökmeyi değil, aşık olmayı seçtim. Kendi sonumu, kendi ellerimle y...