27. Bölüm

587 21 3
                                    

Hafifçe doğrularak odanın bir ucundan diğer ucuna gidip duran Fatih'e baktım. Telâşlı gibi bir hali vardı. Korkuyor gibi durmuyordu ama duruyordu da. Terlediğini bulunduğum yerden görebiliyor, tüm bedeninin titreyişine tanık olabiliyordum. Onu böyle korkutan ve endişelendiren şeyin ne olduğunu merak ederek yerimde kıpırdandım.

Ellerim arkada bağlanmıştı ama bu yaptığımız antrenmanlara dâhil olan bir şeydi. Eğer istersem açabilirdim, fakat antrenmanlarda öğrendiğimiz bir diğer şey de buydu. Ne olursan olsun, bir şey yapmak ya da bir adım atmak için doğru zamanı beklemem gerekiyordu. Doğru zamanı bekleyecek ve geldiğinde hamlemi yapacaktım. Korkutucu olan, doğru zaman kavramı değişken bir kavramdı. Bana göre doğru olan zaman ona göre de doğru olabilirdi. Haliyle hamlem ne kadar başarılı olursa olsun, bu haldeyken kazanmam imkânsız hale gelirdi.

"Arya," dedi bir ses. En başta hayal gördüğümü, garipten sesler duyduğumu düşünmeme rağmen, kulaklığımın hala kulağımda olduğunu algılamam uzun sürmedi. Saçlarımın atkuyruğundan kaçan kısmı kulaklarımı az çok kapatmış, kulaklığı neredeyse görünmez hale getiriyordu. "Nerede olduğunuzu bilmem gerek."

Olduğumuz, diye mırıldandım kendi kendime.

Hemen çaprazımdaki Arel'i fark etmem için annemin bu cümleyi kurması mı gerekiyordu? Onun elleri de arkasında bağlanmıştı fakat garip duruyordu. Sakin, durgun bir hali vardı. Bunun fırtına öncesi sessizlik olup olmadığını bilmiyordum ama şimdilik öğrenme taraftarı da değildim. Kafasında bir plân yapıyor olabilirdi. Belki bir plânı daha net hale getirmeye çalışıyor, çok farklı bir şey üzerine düşünüyordu.

"Nasıl yakalandın?" diye fısıldadım ona doğru.

Kafasını bana çevirdi ama Fatih cevap vermesine izin vermedi. "Yakalanmadı," dedi, suratında mutlu bir ifade vardı. "Senin için yakalandı. Arkadaşların senin kayıp olduğunu, bir daha dönmediğini birbirlerine söyleyip durdular. Arel bunu öğrendiğinde ters bir şeyler olduğunu fark etti. Diğer korkaklar kaçtı ama Arel senin için kaldı. Birazdan senin için ölebilecek mi, onu göreceğiz. Ne dersin, sence ölür mü?"

Arel'e döndüm. "Böyle olmadı değil mi?" dedim kekeleyerek. "Benim için hayatını tehlikeye atmadın değil mi Arel?"

Suratında bir tebessüm belirdi ama bu tebessümü biliyordum. Buruk bir tebessüm denirdi buna. İnsanlar canları yandığı zaman, bazen güzel bir şey için yandığında, bazen güzel anılarla yandığında takınırlardı bu ifadeyi. Kimse sevmezdi ama herkese çok yakışırdı.

Cevap vermedi Arel. Cevap vermemesi miydi beni daha çok sinirlendiren yoksa onun yerine cevap verip duran Fatih miydi, bilmiyorum. "İnsanlar senin için ölüyorlar sanıyorsun ama insanlar senin yüzünden ölüyorlar," dedi. "Bunun güzel bir şey olduğunu düşünüyorsun fakat babandan bir farkın olmadığını görmüyorsun. En başından beri annen için buralarda dolanıyor, anneni arıyorsun ama yine en başından beri ne için buralarda dolandığını kendine itiraf edemiyorsun. Tek amacın annen miydi Arya? Sadece anneni bulmak mı istedin, gerçekten onun katiline yapacakların hakkında bir düşünceye sahip değil miydin?"

"Temsili düşüncelerdi," dedim gülerek. Sözleri canımı yakmıyordu, sinirlendiriyordu. Bu benim için değil, onun için kötüydü. "Hiç anneni kaybettin mi? Hiç bir daha gelmeyecek bir sevgilin, bir baban, bir annen, bir akraban ya da en yakının oldu mu? Olmadıysa anlayamazsın. Eğer olmadıysa o his nedir, o hissizliğe ne denir bilemezsin. Eğer olmadıysa bununla nasıl yaşanır, sen bilemezsin."

"Neden?" dedi. Suratında bir gülüş değil, meraklı bir ifade vardı.

"Ben o mezara annemden önce kendimi gömdüm." Kaşları çatıldı. "Annemden önce ben öldüm. Çevremdeki insanları kendimle birlikte dibe çekmek istemediğim için kendi kendime bir göreve çıktım. Göreve çıkarken kendime, ölmek var dönmek yok, dedim defalarca. Korkumu geçirsin istedim. İnsanları düşündüğünün ya da sandığının aksine birileriyle kavga ederim, dayak yerim ya da ölürüm diye korkmuyordum. Ben eve annemsiz dönebilmekten korktum. Sırf bu yüzden kendime defalarca korkmadığımı söyledim. Hiç pes etmediğimi mi sanıyorsun? Hiç durup 'ne yapıyorum ben?' demedim mi sence? Giray öldükten sonra yaşadığımı hissettim mi? Evet, doğrusu hissettim. Defalarca hissettim hem de. Fakat ne olursa olsun her gece yatağa girdiğimde, Giray bana 'senin suçun,' demekten vazgeçmedi. Bu gruptan kimse beni suçlamamış olabilir ama başkalarından önce kendini sen suçluyorsan, orada vicdan devreye girer. Başkalarının konuştuklarına aldırmadan hayatına devam edebilirsin. İç sesin konuşmaya başladığı anda devam edemez hale gelirsin."

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin