19. Bölüm

557 33 17
                                    

"Bazı ölümler vardır, kalanları daha çok öldüren."


Alkın Andaç'ın süet ayakkabısının topuğundan gelen ses haricinde ses çıkmıyordu. İnsanlar ses çıkarmaya bile korkuyorlardı. Şimdi daha bir korkuyorlardı ama genelde korkarlardı zaten Alkın Andaç'tan. Aslında korkulacak bir insan değildi, korkulacak bir karakteri yoktu. Korkulacak bir karaktere sahip olabilmesi için bir karaktere sahip olması gerekirdi.

Alkın Andaç dünyadaki en ölümsüz ölümlüydü.

Ona bakmak bir cesede bakmak gibiydi. Bakışları her zaman boş olurdu, iyi bir yalancı olabilmesine bir artı sağlardı bu. Asla asıl duygularını belli etmezdi. Onun kim olduğunu anlayabilmek için onu yetiştirmiş olmanız gerekirdi. Fakat şu sıralar onu yetiştiren insanlar bile onu tanımıyordu. Acı içerisindeydi, Alkın Andaç. Sorun 'kendince' acı içerisinde olmasıydı. Onun acısıyla insanların acısı asla bir olamazdı.

Merdivenlerden hızlıca inerek etrafına bakındı. Buraya yolladığı adamların neredeyse tamamı ölmüştü. Geriye kalan sadece yukarıdakilerdi, onların da zaten hiçbir şeyden haberleri yoktu. Bu kadar sinirlenmesinin sebebi biraz da buydu, Alkın Andaç'ın. O birlik isterdi, biri ölürse hepsi ölsün isterdi. Geride kalanların da az sonra ölü olacağını biliyordu ama canını sıkıyordu işte, ceset görünümlü canlıların da canı yanardı.

Yavaşça silâhını çıkardı, henüz acelesi yoktu. Arkasını döndü sakince. Adamları tek tek sıraya dizilmişlerdi. Hemen hemen hepsi sonlarının nasıl biteceğini bilmelerine rağmen bir şansları olduğunu düşündüler. Her zaman ki gibi yanılıyorlardı. Eğer işin ucunda Alkın Andaç varsa kimsenin şansı yoktu, olmayacaktı. Yeniden cesetlere doğru döndü, kamera olmaması büyük şanssızlıktı. "Kimler buradaydı?" dedi sakin bir şekilde. Sanki hepsi sürekli bu ana tanık oluyorlarmış gibi, bunlar yaşandığında üst tarafta bulunanlar bir adım öne çıktılar. Eğitimli gibilerdi, en azından Alkın Andaç onları böyle görüyordu.

Sonra, tam ateş etmek için çevik bir hareketle döneceği sırada, durdu. Dikkatini çeken bir şey olduğu ortadaydı. Herkes yavaşça kafasını ileri uzatmış, neye baktığını bilmek istiyordu. Kolay kolay meraklanmazdı, Alkın Andaç. Her şey öyle kolay kolay ilgisini çekmezdi.

Bir bıçaktı bu, güzel nişan alınmış ve güzel fırlatılmış bir bıçak. Birinin böyle bir atış yapabilmesi ve tam on ikiden vurabilmesi için uzun bir eğitim alması gerekirdi. Belki, dalında en iyisi olması, o kadarını söylemek ona düşmüyordu.

Kimin yaptığına dair bir tahmini vardı, o kişi olmamasını umuyordu.

Biliyordu, Alkın Andaç. Yapan kim olursa olsun öldürecekti.

Kendi kızı olsa bile.

Güneş ışığını hissedebiliyordum.

Uyanmamı sağlayan ve nefes aldığımı yeniden fark ettiren güneş ışığıydı. Suratımı yakıyor ama hayatta olduğumu hatırlatıyordu. "Yeni bir gün," diyordu âdeta. "Yeni bir başlangıç yapmanın tam sırası değil mi?"

Değildi, eğer arkanızda bir ölü bıraktıysanız yeni bir başlangıç yapmanın henüz sırası değildi. Areller Giray'ın öldüğünü bilmiyor olabilirlerdi. Areller beni almak için tekrar dönmemiş, dönseler bile beni bulamamış olabilirlerdi. Gözümü açmazsam sorumun cevabını alamayacaktım ama gözümü açmanın canımı yakacağını biliyordum. Gözümü açtığımda yaşadığım artık daha somut bir gerçek haline gelecekti. Bununla yüzleşmeye henüz hazır değildim.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin