3. Bölüm

2.1K 96 46
                                    

Bir sandalyede oturuyordum.

Gözlerimi yakan beyaz ışığa alışmaya çalıştım. Filmlerde bulunan loş bir ışığın ya da karanlık bir odanın aksine, duvarları beyaz ve ışığı duvarlardan daha beyaz bir odadaydık. Çantam hemen karşımdaki duvarın dibine âdeta fırlatılmış, hemen önüne bir sandalye daha konulmuştu. Arel hemen yanımda sanki biz onları rehin almışız gibi -bizi rehin mi almışlardı?- sandalyeye, ne kadar yayılabilirse bir insan, yayılmış bana bakıyordu. Ellerimizin ve ayaklarımızın bağlı olmadığının, bu sandalyeden kalkabileceğimizin o zaman farkına vardım.

Ayağa kalkmak için bir girişimde bulunurken, "Önereceğim bir davranış olmaz doğrusu," diyerek girişimimi başlamadan sonlandırdı. Ağzımızda bant ya da konuşmamızı engelleyecek herhangi bir şey yoktu. Hemen köşeye yerleştirilmiş kameralar -ve muhtemelen ses düzenekleri- haricinde neredeyse özgürdük. Özgür olduğumuz için sevinsem bile neden bizi bağlamadıklarını anlamıyordum. Kapının kilitli olması kırma girişiminde bulunmayacağımız ya da kıramayacağımız anlamına gelmiyordu. Kim, çok açık olmasa bile, tehdit ettiği insanların elini kolunu bağlamadan bir odada bırakırdı?

"Neden bağlı değiliz?"

Arel sanki bu soruyu çok uzun zamandır bekliyor gibi suratına bir sırıtış yerleştirerek bana baktı. "Ne kadar ilginç bir kızsın." Cevap vermeyerek ona bakmaya devam ettim. "Annen için tehlikeli bir işe girişiyorsun. Bir grup insanla anneni bulmak için araştırmalar yapıyorsun. Yaşadığından bile tam olarak emin değilsin belki. Onca şeyden sonra bir şirkete girip bilgi toplaman gerekiyor ve 'Neden topuklu giydim?' gibi saçma sapan sorular soruyorsun, oysa o anda düşünmen ya da sorman gereken şey, 'Acaba geri dönsek mi?' olmalı. Bu da yetmezmiş gibi, bizi tehdit ettiklerini bile bile, herhangi bir korku cümlesinden önce neden bağlı olmadığımızı sorguluyorsun. Aklıma gelen iki seçenek var. Ya delisin ama belli etmiyorsun ya da biraz malsın. Tam emin olamamakla birlikte ikinci seçeneği doğru buluyorum."

Dürüst davrandım. "Eğer tek olsaydım, bariz bir şekilde korktuğumu belli ederdim. Aksine yalnız olmadığım için korkumu içimde yaşamayı tercih ediyorum. Yani o sana göre saçma sorular, gerçekten merak ettiğim ve anlamlandıramadığım sorular." Suratındaki kendinden emin gülüşe baktım. "En azından senin gibi korktuğum halde korkmuyormuş gibi yapmıyorum."

Söylediğim şeyi duymamış gibi yaparak sorumu cevapladı. "Neden bağlı olalım ki? Açık bir şekilde tehdit edildik zaten." Kapıyı işaret etti. "Ayrıca kapı tekmelediğinde ayağını kırabilecek cinsten. Eğer bir Iron Man değilsem, olsam iyi olurdu ama değilim, asla kıramam. Senin de Wonder Woman olmadığın düşünüldüğünde buradan çıkmak için hiç şansımız yok."

"Bağırsak sesimizi duymazlar mı?"

"Seni alkışlıyorum," dedi alkışlamaya başlamadan hemen önce. "Dünyanın en dâhiyane fikri resmen... Sen hem insanların şirketine izinsiz gir hem de burada çalışanlardan yardım dilen. Önüne ıslatılmış ekmek atmadıkları için minnettar olman gerekiyor oysa."

Aslında bir açıdan doğruydu ama doğru olmayan yerleri de vardı elbet. Doğruydu çünkü bu şirkete başkası gibi yaparak girmiş ve bilgilere ulaşmaya çalışmıştık. Ne aradığımızı bizde bilmiyorduk ama Atakan'ın babasının darmadağın edilmiş ofisinden elimize sadece buraya giriş kartı geçmişti. Annemi belki de gizlice görmesinden kaynaklı olarak insanların onun ofisini dağıttığını düşünerek buraya gelmiştik. Eğer bir ofisi dilediğince dağıtabiliyorsanız ya ofis sizindir ya da sizin olmasını istediğiniz bir şeyler arıyorsunuzdur.

Burada bulmak istediğimiz şey yalnızca Atakan'ın babasıyla ne derdi olduklarını öğrenmek ve belki de anneme gidiş biletimizdi. Gizlice girdiğimiz için bir suç işlemiş gibi gözüküyorduk hatta işlemiştik. İşte onların yanlışının başladığı yer burasıydı. Eğer böyle bir olayda şirkete gizlice giren insanları polise vermek yerine, tehdit ederek -üst katlar değildir herhâlde?- bodrum katta bir odaya kapatıyorsanız en az onlar kadar suçlusunuz demektir. Polise verilmediğimiz için minnettar olsam bile burada olmaktan da pek haz etmiyordum. Zaten böyle bir giriş yapmayıp, aslında neyi bilmek istediğimizi söylesek bile muhtemelen yine böyle karşılayacaklardı. Bu onların bir şeylerden korktukları ya da kötü işler çevirdikleri anlamına mı geliyordu?

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin