16. Bölüm

619 33 51
                                    

Babamın beni görüp görmemesi bir sisteme bağlıydı.

Buraya ilk geldiğimizde dikkat ettiğimiz kapalı kapıların önüne gelecek ve duvarın düz görünümünü koruyacak bir sistem vardı. Sistem bir kumandayla ya da uzaktan değil, odaların içlerinde başlıyordu. Odaya girdiğinizde yapmanız gereken tek şey kapının yanındaki okutucuya elinizi koymaktı. Muhtemelen sadece eğer buradan biriyseniz kapanıyordu. Fakat bu yinede parmak izinizi kaydetmediği anlamına gelmiyordu.

"Artık parmak izin kayıtlı mı?" dedim Efe'ye. Herkes bir odaya dağılmıştı. Geriye sadece ikimiz kaldığımız için, birlikte aynı odadaydık.

Kafasını salladı. "Evet," dedi beklediğimden daha sakin bir şekilde. "Benimki çoktan kayıtlıydı, eğer sen elini okutarak kapıyı kapatsaydın senin parmak izini kaydedecekti ve anında bu sistemi kurduğumuz bilgisayara mesaj olarak iletecekti."

"Kaçıncı yüzyılın icadı bu?" dedim. Saçma bir cümle gibi gelebilirdi ama şu an burada olmamız ve bu sakinlikle konuşmamız kadar saçma olamazdı. "Mesaj olarak neyi iletecekti?"

"Senin kimliğini, görüntünü hatta kim olduğunu," dedi. "Parmak izinden kimlik bulmaya ayarlanmış bir sistem. Yani bu kapıyı kapatan herhangi biri olduğunda bunu hemen görebiliyor ve buraya bir ekip yollayabiliyoruz. Aslına bakılırsa arkasında çok daha büyük bir ekip var. Gece gündüz, her an bu sistemi takip etme zorunluluğu olan insanlardan bahsediyorum. Kimileri bu sistemden bir tane de kendi evlerine oluşturup, evden çalışmayı tercih ederken, kimileri gizlice oluşturduğumuz iş yeri denebilecek yerde yaşamayı tercih etti." Suratında bir gülümseme vardı, bir kalpten bile buruk, kırık bir gülümsemeydi. "Eğer burada bir tehlike fark ederlerse ya da biz onlara bir şekilde tehlikede olduğumuzun sinyalini gönderirsek bir ekip yolluyorlar."

"Neden onlara sinyal yollamıyoruz?" dedim.

"Yollarsak ve bizden bir ekip buraya gelirse, Alkın Andaç ya da adamları fark etmez, onların arkasından neler çevirdiğimizi anlayacakları için hepimizi öldürürler. Bu öldürdükleri kişilere suçsuz olanlar da eklenir." Kısa bir an duraklayarak, gözlerini üzerime dikti. "Korkuyor musun?" dedi.

Kafamı hayır anlamında salladım. "Neden korkmam gerekiyor ki zaten?"

"Uzun zamandır görmediğin bir akrabanı göreceksin sonuçta," dedi. "Korkman en doğal hakkın değil mi?"

"Aslında öyle," diye cevap verdim. İçimden bir ses açık sözlü olmamı söylüyordu. "Korkmak en doğal hakkım olurdu ama eğer bugün illâ birinden korkmak gerekiyorsa, bu kişi ben olurum doğrusu. İllâ birinden korkacaksam önce kendimden korkarım. Bir akrabamı göreceğim gibi duruyor ama aksine görmeyeceğim. Hiç akrabam olmayan, hep yalan söyleyen ve kim olduğunu yeni öğrendiğim bir adamı göreceğim sadece. Tedirgin oluyorum, evet, fakat bunun tek sebebi içimdeki gittikçe kabaran öfke ve nefret. İlham aldığım adamın, bir babanın, herkesin ilhamını elinden birer birer alışını öğrenmek, bende iyi bir his uyandırmadı."

"Neden önce kendinden korkarsın?"

Yere oturup sırtımı duvara yasladım. "Hayatımda ilk defa birinin ölüşünü izlemek istiyorum," dedim. "İlk defa biri için üzülmüyor, birinin ölmesini umut ediyor ve belki ilk defa birini bu kadar içten öldürmek istiyorum." Bir an durdum. Beni yanlış anlamasını istemiyordum. "O benim babam, anlıyor musun? Beni kandıran en yakın arkadaşım, okuldan herhangi biri ya da ilk tanışmamızda âşık olduğum çocuk falan değildi." Güldüm. "Ben babam tarafından hatta belki annem tarafından kandırıldım. Hayatım boyunca hep annemin neden babamdan bu kadar korktuğunu merak ettim ve şimdi anlıyorum. Şimdi insanların babamdan neden nefret ettiklerini, neden sürekli yalakalık yaptıklarını ve neden ölesiye korktuklarını anlıyorum. Annemi aramaya çıkmadan önce böyle düşünceler benim için bir hayal bile olamayacak kadar uzaktı. Fakat şimdi sadece bu düşünceler değil, beynimde bunun gibi bir sürü düşünce var."

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin