5. Bölüm

1.4K 71 59
                                    


Biz cümleyi sindirmeye çalışırken zaman hızla akıp gidiyor hatta kendiyle birlikte bizi de sürüklüyordu. Ne kadar sürüklendik ne kadar kaybettik parçalarımızı hiç bilmiyorum ama o sessizliği bozan Arel oldu.

"Anlamıyorum," dedi. Söylemese bile bunu zaten suratından anlayabiliyordum. "Eğer gerçekten ölü olsaydı kapıdaki güvenlik öyle normal mi karşılardı? Bununla sürekli karşılaşıyor galiba."

Bazen işin içinden çıkamadığımız, ne yaparsak yapalım çıkamayacağımızı bildiğimiz zamanlar olur. Çıkmak ve artık kurtulmak isteriz ama bu öyle imkânsız gibi gelir ki, sadece dururuz. Yardım beklemeden, kimseden istemeden oturup düşünürüz. Sanki bir hastalığa yakalanmışız da, o hastalığın tedavisi yokmuş gibi.

Sanki oturup saatlerce düşünmek -ya da belki saatlerce ağlamak?- yapılabilecek en doğru şeymiş gibi.

Tam olarak o 'bazen' ile başlayan ve asla bitmeyen cümledeydim. Elimde olsa, "Yeter artık," diyerek saatlerce ağlayabilirdim fakat bunun bana bir yararı olmayacağını biliyor, Arel'i de kendi boşluğuma sürüklemek istemiyordum.

"Bizi bile çok normal karşıladığı göz önünde bulundurulursa bir işler dönüyor gibi durmuyor mu?"

Parmak uçlarını çenesinde gezdirirken kafa salladı. "Sadece bir iş değil, birden fazla iş dönüyor gibi duruyor." Bana bakmadan konuşuyordu. Sanki benimle konuşmuyor gibiydi. "Ben de bundan korkuyordum zaten."

"Neyden?" diye mırıldandım.

Kafasını nihayet bana çevirdi. "Bir şeyler oluyor Arya, anlıyor musun? Belki birden fazla şey oluyor. Bilmiyorum ama..." Cümlesini yarıda keserek bakışlarını aşağıya indirdi. Ne olduğunu soracağım sırada çatılan kaşları bana engel olurken kafamı yavaşça sağ tarafa, sesin geldiği yere çevirdim.

Gittikçe yaklaşan sesler girdiğimiz kapının arkasında yankı yaparken, ne dediklerini anlamasam bile artık gitmemiz gerektiğinin farkındaydım. Çok fazla vaktimizin olmadığını ve biraz daha böyle kalırsak yakalanacağımızı bilerek Arel'in kolunu tuttum. Onu tutmam, çekerek çıkışa götüreceğim anlamına gelmiyordu. Aslına bakılırsa çıkışın ne tarafta olduğunu, buradan nasıl çıkacağımızı bile bilmiyordum. Onu tutma sebebim kendi çapımda onu harekete geçirmekti.

Arel, beni zaten anlamıştı.

Kolunu hızlı bir hareketle benden kurtarıp kasayı kapattı. Elimdeki kâğıdı zarfın içine çok kısa bir sürede koyduktan sonra belgeyi ve zarfı bana uzattı. Aynı hızda almaya çalışsam bile ben tam alamadan kolumu tutup çekmesi ve doğru orantılı bir şekilde kapının açılmasıyla içeri dolan ışık yüzünden, panik olarak belgeyi düşürdüm -ya da en azından kendime panik olduğumu söyleyerek motive olmaya çalıştım. Zaman hızla ilerliyor, sadece biz hareket etmiyorduk. Ne kadar hızlı olursak olalım bu korkuyla asla onların bir adım önüne geçemezdik.

Bir kitaplığın arka köşesine sessizce yerleşmeden hemen önce, kapıdan gelen ışık yavaş yavaş yok oldu ve kapı tiz bir ses çıkararak kapandı.

"Buradan başka bir yere gitmiş olamazlar efendim," dedi hızlı hızlı konuşan bir adam. Konuşmasından belli etmemeye çalışsa bile korktuğu belli oluyordu.

"O zaman neden burada kimseyi göremiyorum?"

Konuşmalarını fırsat bilerek kendimi biraz öne itip belgeye doğru elimi uzattım. "Buna zaman yok, Arya," diye fısıldayan Arel'i ciddîye almama konusunda oldukça kararlıydım. Bunun sonunda bir belgeyi düşürdüm diye kendimi suçlamak istemediğim için uzanıyordum belgeye. Başkalarının ne söyledikleri ya da ne söyleyecekleri şimdilik umurumda değildi. Şu an tek düşündüğüm, o belgeyi almam gerektiğiydi.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin