2. Bölüm

3.8K 117 42
                                    


"Topuklu giymek zorunda mıydım?" diye mırıldandım, ayağımı şimdiden sıkmaya başlayan topuklulara bakarak. Arel'in yanımda kıkırtısını duyabiliyordum. Sinirli bir şekilde ona dönerken derin bir nefes aldım.

Kafasını bana çevirdi. "Zaten çantanın içinde spor ayakkabıların var. Tabi, böyle bir şirkete spor ayakkabıyla giren ilk kişi olmak istiyorsan seni tutmayayım..." Suratıma yapmacık bir gülümseme yerleştirdim. Bir adım geri gitti. "...hatta istersen eşofman falan da getirebilirim?"

Beni sinir etmesine izin vermemeye çalıştım. "Çok komiksin cidden."

Adımlarımı biraz yavaşlatarak şirket varsaydığımız yerin içine girmeden biraz etrafı inceledim. Ne kadar sürekli kendime annemi bulmak için bu yola çıktığımı söyleyip dursam da ellerimin ve bacaklarımın titremesine henüz bir çare bulamamıştım. Kartlı giriş sistemi babamın şirketinden alışık olduğum bir durumdu ama bu sistem her yerde aynı şekilde mi çalışıyor, emin değildim. Gözümün ucuyla Arel'e bakıp sadece bir anlığına kafasında neler plânladığını ya da kendini nasıl motive ettiğini merak ettim. 

Düşünülenin aksine, ya da en azından bize enjekte edilen algının aksine, erkeklerin çoğununda bizim gibi düşünebildiği zihniyetindeydim. Eğer hepsinin aklı fikri sadece, bizim uzak durmamız söylenen ama erkeklerin bizim aksimize bir o kadar yakın olduğu, konulardaysa bir erkeğe nasıl yakın olabilirdiniz? Bize kanıksatılan düşünce, genelde erkeklerin bizim gibi düşünmediği ve bizim gibi duygusal olmadıklarıydı. Birçok konuda kadınları ezen ve erkeklerin kadınlardan üstün olduğunu söyleyen kesimin, duygu gibi, aslında erkeklerin üstün tutulduğu şeylerden çok daha üstün olan bir konuda onları duygusuz olmaya zorlaması bir zihniyet hatasıydı. Bu tıpkı erkeklerin üstün olduğunu savunarak kadınları ezen bir grubun aslında bunu düşünmenin yanında bu fikri onlara kabul ettirme amacı gütmesi gibiydi. Bir erkeğin ağlamaktan utanmasının en önemli sebebiydi bu. 

Erkeklerin bizim gibi olmadığını, doğdukları ilk andan itibaren güçlü olmaları gerektiğini, korkusuz ve duygusuz olması gerektiğini savunurlardı. Fakat ne kadar duygusallık açısından kadınlar daha hassas olsalar bile bu duygusal erkeklerinde olacağı ve her erkeğin ağlayabileceği gerçeğini değiştiremezdi.

Bir erkek sadece yakınlarından biri öldüğünde değil, her zaman ağlayabilmelidir. "Siz erkekler ne anlarsınız," algısı yok edilmeli ve onlarında bizim gibi hissedebildiği bilinmelidir.

Arel'in fısıltı şeklinde çıkan sesiyle, "Bir noktaya uzun uzun baktığında anlıyorum ki düşünüyorsun. Bazen yürürken bile uzun bir süre bakabiliyorsun," dediğini duyduğumda kafamı ona çevirdim.

"Beni mi izliyorsun sen?"

Güldü. "Buna gözlem denir."

Tekrar hızlanarak şirkete girdiğimde suratımda aptalca bir sırıtış vardı. Güvenlik, sanki bu sırıtış onaymış gibi kafasını yavaşça öne eğerek gülüşüme karşılık verdi. Elimdeki kartı ekrana okutmaya çalışıp beceremediğimde gülüşü daha da arttı. "Yıllardır burada olmanıza rağmen asla beceremediğiniz tek şey budur herhâlde, Sibel Hanım," diyerek kartı elimden alıp ekrana okuttu ve bana tekrar uzattı.

Gülerek karşılık verdim. "Muhtemelen," diye mırıldandım.

Gülüşü suratından yavaşça silinirken kaşlarını çattığında bir adım geriledim. Belli etme, diye mırıldandım kendi kendime. Belli edecek hiçbir şey yapmamıştım ve bana kaşlarını çatarak bakmasının bir anlamı yoktu. O yüzden şimdi burada gerilemeye devam edersem aslında bir şey olmasa bile bir şey olduğunu varsayacak, gözlemlemeye başlayacaktı. Bu Sibel denilen kadın ve güvenlik arasındaki bir espri olabilirdi ya da en kötü ihtimal suratımda bir şey vardı.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin