17. Bölüm

582 37 61
                                    

Işıklar açıldı.

Tüm gözler bize çevrildi, tüm silâhlar bize doğrultuldu.

Korkularını sadece gözlerinden değil, titremelerinden bile anlayabilirdiniz. Üzüldüğüm konu birilerini öldürecek olmamız kesinlikle değildi, üzüldüğüm şey arkamızdan sonları diğer herkes gibi olacak diye konuşan insanların karşımızda neredeyse altına yapabilecek bir halde olmalarıydı.

"Buradan anlaşarak ayrılabiliriz," dedi adamlardan biri. Silâhını neden hala çıkarmadığını düşündüğüm sırada masanın üzerindeki silâhları gördüm. Silâhlarını çıkardıklarını görmemiştim ama bu bizim bir adım önde olduğumuzu gösteriyordu. Sadece birinin silâhı vardı ve o silâh bana doğrultulmuştu.

"Eğer," dedi Arel. "Susmayı bilseydiniz susturmak zorunda kalmayacaktık."

Yapabilirsin, dedim kendime.

Yapabilirdim.

Birini öldürmek göründüğünden daha zor olabilirdi ama birini bundan zevk aldığım için öldürmeyecektim.

Birini sırf bunu borçlu olduğum için öldürecektim.

Birkaç kişiyi öldürmeden kahraman olamazdım.

Kötüler bu dünyadayken kahraman olmanın bir anlamı kalmazdı.

Kemere yerleştirilmiş en küçük bıçağı tuttum. Yavaş bir hareketle olduğu yerden çıkararak elimin içine aldım. Karşımdaki adam fark etmemişti bile.

"Sadece dört kişisiniz," dedi Arel'le konuşmaya devam eden adam. "Bizi alt etmenizin imkânı yok."

"Dört kişi mi?" dedi Efe arkamdan. "Bir daha say."

Efe'nin adamları bulundukları odalardan birer birer çıkarken, bu işin gittikçe eğlenceli bir hal aldığını düşünüyordum. Onlardan sadece sayıca değil, beyince fazlaydık.

Elimin içindeki bıçağı biraz sert tuttuğumu fark etmek zor değildi.

Parmaklarımın arasından kayıp giden sıvının elbet farkındaydım.

"Bir," dedi Efe sadece benim duyabileceğim şekilde.

Bıçağı daha sıkı kavradım. Bunun bir emir olduğunun farkındaydım.

"İki."

Kısa bir an için Efe'ye baktım. Yapamayacağımı söylemek istedim fakat gözlerinde gördüğüm, bana güvendiğini anlatan bir şeyler bana engel oldu.

Ona bakmayı kesip nişan aldım.

"Üç," dedi dişlerini sıkarak.

"Emir büyük yerden geldi," dedim bana bakan adamla göz temasını kesmeden. Elimin içine yerleştirdiğim, çoktan üzerinde kan bulunan bıçağı nişan aldığım yere -adamın tam boğazına- fırlattım.

Önce iki dizinin üstüne düştü, sonra tamamen öldüğünden emin olacağım bir şekilde yan tarafa devrildi.

Silâhın yere düşerken çıkardığı tok ses yüzünden çok kısa bir sürede herkes bize doğru döndü. Ekin'le bakıştık, bana ne demek istediğinin farkındaydım çünkü ben de aynı şeyi söylüyordum. Sihirli cümle, "Kimse silâhı almamalı," idi.

"Üç," dedi Arel adamlardan birini vurmadan önce.

Ekin silâha doğru eğilen adamın başının arkasına silâhını indirmeden önce üfledi. "İki," dedi havalı bir ses tonuyla. Atakan'a dönerek onaylarcasına kafasını aşağı indirdi.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin