11. Bölüm

663 41 61
                                    

"Belki yanlış görmüşümdür," dedi Arel, odanın bir ucundan diğer ucuna gidip duruyordu. Cümleleri bana söylemekten çok kendini telkin ediyor gibiydi. "Belki gördüğüm kişi Giray'dı ama ben uzun bir gölge gördüğüm için bizim küçük Giray olamaz diye düşünerek böyle korktum. Bir baksak mı, hala bizi arıyor olabilir mi?"

"Arel," dedim sinirle. Dakikalardır hareketsiz durmuyordu ve onun yerine ben yorulmaya başlamıştım. Evde babamın olmayacağından emin olduğum için -çünkü babam en küçük çıtırtıya uyanırdı ve ilk bakacağı yer buraydı- çok korkmuyordum ama bu merak ettiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Eğer gerçekten silâhlı olup olmadıklarını bilsem bakmak için yanıp tutuşurdum fakat emin değildik ve ben buraya kadar gelmişken ölmek istemiyordum. "Yetmedi mi artık? Bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyorsun ama bu bizim ne işimize yarayacak? Yani neden fikir üretmek yerine, Yağmur'un tepkilerini verdiğini sormak istiyorum." Saatime baktım. "Acaba ne zamana Arel geri döner? Ona göre seni bayıltıp o kadar saat beklemeyi düşünüyorum." Ağzını konuşmak için açtığı sırada durdurdum. "Ayrıca küçük Giray dediğin oğlan 1.77 boya sahip. Bil diye söylüyorum."

Suratını bana yaklaştırıp, "Ben 1.82'yim. Benim için küçük olamaz mı?" dedi.

"Ben de 1.78'im," dedim ellerimi belime koyarak. "Önemli olan boy değil zekâ ama Allah senin boyuna yatırım yapmayı makul gördüyse bize susmak ve 'Allah akıl fikir versin' demek düşer."

Suratına saçma bir sırıtış yayıldı. "Dışarıda," dedi kapıyı işaret ederek. "Silâhlı olabilecek ve bizi bir tehdit gibi görebilecek biri var, biz durmuş boydan bahsediyoruz." Kaşlarını çatıp bir şey düşünür gibi bir hal aldı. "Birde galiba sen bana lâf soktun."

Kafamı salladım. "Yaptım öyle bir şey ama esprilerim ve lâf sokmalarım maalesef senin gibilere hitap etmiyor olabilir. Hani zekâ yüzünden anlarsın ya..."

"Gülsem mi ağlasam mı, bilemedim doğrusu. Tek istediğim senden kurtulmak şu an."

Dışarıdan gelmesini beklediğim tıkırtı gelmediği için kendimde cevap verme gücünü bulabildim ama geçiştirip olaya odaklanmak daha mantıklı geldi. "Olaya dönelim," dedim geriye dönüp kapının üzerindeki anahtarı çevirirken.

"Dışarıda biri olduğuna göre buradan nasıl çıkacağız, bir fikrin var mı? Kesin sen bilirsin, zekâ..."

"Ben bilirim." Saçımı geriye savurup cama doğru yürüdüm. Arel bana iğrenen bakışlar atmaya devam ederken perdeyi açarak elimi göstermek için havaya kaldırıp, cama doğrulttum. "Karşınızda balkon," dedim gururla.

"Balkonun ne olduğunu bildiği için Arya'ya bir alkış," dedi Arel sanki eşyalarla konuşuyor gibi eşyalara bakarak. "İyi, ne güzel bulduk bu balkonu ama biz bu balkonu niye bulduk, onca derdin arasında amacımız neydi bulduk?"

"Çok komiksin gerçekten," dedim. İğrenen bakışlar atma sırası bendeydi. "Hazır maceranın tam ortasındayken mangal yapalım dedim. Kötü mü ettim?" Kaşlarını havaya kaldırıp ciddiyetimi sorgulayan bakışlar attı. Zekâ önemli demiş miydim? "Kimsenin nerede olduğunu asla bulamayacağı bir yerdeki kasayı bulabildin ama çıkışımızın balkon olduğunu anlayamadın, öyle mi?"

"Balkondan mı atlayacağız?" dedi Arel abartı bir tepki vererek. "Sana daha önce Iron Man olmadığımı söylemiştim galiba ama sadece Iron Man değil, Batman falan da değilim yani. Ne efsane bir arabam ne de süper güçlerim var."

"Ya Arel, ciddî bir şey konuşuyoruz," diye direttim. "Neden her şeyi şakaya vurma havasındasın bilmiyorum ama her an gelebilir bence o kişi kimse. Daha önce bu yükseklikteki bir balkondan atlamıştım."

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin