29. Bölüm

684 21 4
                                    

Rüya, en büyük korkusuyla yüzleşmek ister gibi yavaşça adım attı kapıdan içeri. Dışarıda herkese yardım etmesi gerektiğini biliyordu ama artık yüzleşmek istiyordu. Yüzleşemediği her saniye içi içini yemiş, nefes alamayacak hale gelmişti. Ölümünü izlemek ona iyi geleceği için falan değil, duysun ya da duymasın artık hiç söyleyemediği şeyleri söylemek için aranıyordu her yerde.

İnsanın korkusuyla yüzleşmesi, herhangi bir yüzleşmeden daha zordu, bunu en iyi o biliyordu fakat durduramıyordu kendini. Öyle nefes alamayacak, hareket edemeyecek hale gelmişti ki, dayanamıyordu. İnsanların her saat başında, 'bunu sana nasıl yapar?' demelerini dinlemek, göründüğünden daha zordu. Eğer ilk aşkınızla evlendiyseniz ve ilk aşkım dediğiniz kişinin yanlış kişi olduğunu 'artık' biliyorsanız çok daha zor hale gelebiliyordu. Başka ne olabilir, diye düşündüğü zamanlardan birinde öğrenmişti kocasıyla ilgili gerçekleri Rüya. Gerçekleri öğrenmek tüm parçalarının etrafa saçılmasını sağlamıştı ama bir an bile vazgeçmemişti aşkından. Onunla konuşursam her şey düzelir, diye düşünmüştü. Biz konuşursak her şeyi açıklar. Beni yeniden sever, bizim bir kızımız var.

Öyle olmamasından korkuyordu ama öyle olmayacaktı, biliyordu.

Etraftaki cesetlere baktı. Bunları yapan kişilerin Yiğit, Arel ve Arya, güya kendi öz kızı olduğunu biliyordu. Bebeğini ilk kucağına aldığı andan itibaren ona her şeyin en iyisini öğretmek, her güzel şeyle birlikte kötüyü de anlatmak fakat kötüyü yaşamasını engellemek istemişti. Cesetlerde bunun mümkün olmadığını, kızının hep bir parçasının eksik olduğunu ve belki olacağını görebiliyordu. Bir anne kızını anlar derdi insanlar fakat Rüya anlayamıyordu.

Kocası ne kadar suçluysa, Rüya da o kadar suçluydu. Hiçbir zaman masum insanları öldürmemiş, herkesin acısı haline gelmemişti ama Arya'dan hep öz annesi olmadığını saklamıştı.

Ne zaman söylemeye yeltense, Alkın'dan, kocasından korkmuş, onu bırakacağı fikriyle söylemekten vazgeçmişti. Hiç hamilelik fotoğrafı olmamasını ailesinin böyle şeylere karşı olduğu için çekinmediğine bağlamış, babası yüzünden ailesinin ona küstüğünü söylemişti. Haklılık payı vardı fakat kocasıyla birlikte oynadıkları oyun yüzünden görüşmüyordu ailesi Rüya'yla. Herkes en başından beri o çocuğun Rüya'nın olmadığını, Rüya'nın çocuğu olamayacağını biliyordu. Ne kadar inkâr ederse etsin çocuğu olmuyordu. Her insanın bir kusuru vardı. Onun kusuru buydu ama çocuk doğuramamak bir kusur muydu?

Her kadın çocuk doğurmak zorunda mıydı? Neden doğurganlıklarıyla kadındı kadınlar?

Bunu kabul etmiyordu Rüya, o kadınların doğurganlıklarıyla kadın olduğunu düşünenlere karşıydı ama yinede bir yerde kendi çocuğu olsun istemişti. Âşık olduğu adamın çocuğuna annelik yapmaksa bir mucizeydi. Gerçek annesine ne olduğunu bilmiyordu, bilmekten de korkuyordu. Alkın böyle bir adamsa kim bilir o kadına ne oldu diye düşünüyordu.

Alkın Andaç'a doğru yaklaştı. Kocasına kısa bir bakış attı. 19 yıllık evliliklerinin sonunda burada olmak canını yakmıyor değildi. Ölmemişti, ölmediğini fark etmek için çok büyük çaba harcadığı söylenemezdi. Oysa nefes almak için çok büyük bir çaba sarf ediyordu.

Alkın, hafifçe doğrulmaya çalıştı. Yarasını görmek istediği her halinden belli oluyordu ama bıçağın saplandığı yer görmek isteyeceği bir yer değildi. "Çok derin mi?" diye sormaya çalıştı karısına.

"Arya mı yaptı?" dedi Rüya, Alkın'ın yanına eğilerek dizlerinin üzerine oturdu.

Kafasını sallamaya çalıştı Alkın. Gülüyordu. "Boşuna yıllarca okçuluk dersi aldırmadım," demeye çalıştı. Zor konuşuyordu ama en azından konuşabiliyordu. "Gerçi bugünler için, beni öldürmesi için değildi onca okçuluk dersi ama yinede işe yaradığını gördüğüm için şanslıyım."

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin