1. Bölüm

13.3K 283 171
                                    



Herkesin beyaz atlı prensini beklediğini söyleyemem fakat biliyorum ki hemen hemen herkes kendisini felâketlerden çekip çıkaracak bir kahraman ya da bir 'şey' bekliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bir Disney prensesi olmadığımı fark edeli çok uzun zaman oldu. Hiçbir zaman bizi kurtaran bir beyaz atlı prensimiz olmayacak ya da sihirli bir halıyla kimse gelip bizi kısa bir süreliğine bile olsa uzaklaştırıp kendine âşık etmeyecek. Bunlar sadece hikâyelerde olan şeyler, gerçek hayat bu değil. Fakat o hikâyelerdeki hayatlardan, kötü kalpli bir üvey anneden ya da zehirli bir elma yememizi isteyen büyücüden, çok daha kötülerini yaşayanlarımız olacak. Bu yolda 'kötü' dünyaya adım atabilir, beyaz atlı prens beklemeye devam edebilir ya da kendi kahramanınız olup hayata tekrar dönebilirsiniz.

Tabi, kahraman dediğimiz kelimenin çok geniş kapsamlı bir kelime olduğunu unutmamak gerekir. Bazı kız çocukları için babaları onların ilk ve tek kahramanıyken, hiç baba sevgisi hissetmemiş bir kız çocuğundan aynı düşünceyi bekleyemezsiniz. Kahramanım dediği kişi her kimse ölen bir oğlan çocuğuna da, kahraman nedir, diye sormamalısınız bence. Kahraman, anlam olarak 'bir olayda önemli yeri bulunan kimse' diye geçiyorken bir kız için babasının kahraman olmasının sebebi yahut onu kahraman yapan olay nedir, bilinmez.

Çoğu kız çocuğu gibi, "Benim kahramanım babam," diyeceğim bir babam olmadı. Hayatım boyunca hep benim için kahraman olan annemdi. Onu benim gözümde kahraman yapan şey neydi bilmiyorum ama zaten birine kahraman diyorsanız onun sizin için neden kahraman olduğunun pek bir önemi yoktur diye düşünüyorum. Birini kahramanınız olarak gördüğünüzde, birine gerçekten içten gelen bir sevgiyle 'kahramanım' diyebildiğinizde ona neden kahraman dediğiniz, sizin için tartışmaya açık bir konu değildir.

Birkaç yıl öncesine kadar beynimi işgal eden soru, neden biz kızların kahramanlarının erkek olması bekleniyor ya da neden kahraman dediğimizde akla ilk erkekler geliyor, şeklindeydi. Bir film izlediğinizde daima erkek kızın kahramanı olur, kız erkeğin değil. Erkekler kızları kurtarır, kızlar erkekleri değil. Neden kızlarında erkekler kadar güçlü olduklarına değinen ya da bizimde onlar gibi kahraman olabileceğimizi vurgulayan çok fazla eser yok anlamıyorum. Mutluluğa ulaşabilmek için bir erkek kahramana ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum, bence her kız aslında kendinin kahramanı olabilir.

Mantık çerçevesinde baktığımızda, benim kahramanımın annem olması, onun bir gün bu hayattan gideceği ve benim kahraman anlayışımı biraz değiştirmem gerekeceği gerçeğinin üstünü hiçbir zaman örtmedi. Üzerini örttüğüm şey yalnızca onun bir gün gideceği gerçeğiydi. Hayatımızda yüzleşmek istemediğimiz birçok şeye sahip oluyoruz ve bazılarıyla kendi isteğimizle yüzleşsek bile bazılarıyla yüzleşmek zorunda bırakılıyoruz.

Annemin ölümü, yüzleşmek zorunda bırakıldığım şeylerden yalnızca biriydi. Onun bir gün gideceğini ve arkasında beni ve babamı bırakacağını bilsem bile bu dünyanın en kötü kâbusuymuş gibi -ki öyleydi- asla uyumak istemedim. Fakat bu bana aslında uyumadığımı düşünsem bile çok uzun bir zaman uyuduğumu fark ettirdi. En başlarda çevremdekiler hatırlatmadıklarında hatırlamayacağımı düşünerek farklı konulardan bahsedip beni eğlendirmeye çalışsalar bile, aslında onların hatırlamadığımı düşündükleri her saniye hatırlamaya devam ediyordum hatta bu acıyı, diğer acılarla kıyaslayıp hatırlatmamaya çalışma çabalarının beni çıldırttığı anlar oldu. 

Yaptıkları şey, beni mutlu etmeye çalışmaktı. Bunun farkındaydım ama kimin, annesi ölen birine bunu unutturma ya da bunun geçeceğini sürekli vurgulama hakkı olurdu ki? Bu sanki elimi kesmişim de ona ağlıyormuşum gibi ya da annem sadece birkaç aylığına yokmuş ama ben abartıyormuşum gibi bir şey değildi. Ben elimi kesmemiştim ve annem bir daha gelmeyecekti. Asla anlamadılar ama ben her ağladığımda, "Seni anlıyoruz," demekten de asla vazgeçmediler. İşte o zamanlarda öğrendiğim en önemli şey; Kimsenin annesini kaybetmeden, annesizliğin nasıl bir duygu olduğunu bilmeyeceği oldu. Doğrusu böyle bir duyguyu öğrenmek isteyeceklerini de pek sanmıyordum. Zaten bunun bu kadar acıtmasının sebebi, bir zamanlar benimde annesizliğin nasıl bir duygu olduğunu bilmememdi. Belki birlikte düzinelerce anımız olmasa bu denli acıtmazdı ama bir şeyi ya da bir kişiyi kaybetmeden değerini asla bilmeyen varlıklardık, bizden de ancak böylesi beklenirdi.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin