4. Bölüm

1.6K 77 39
                                    

 Yanımda büyük bir sıkıntıyla kafasını kapıya yaslamış düşünen Arel'in kolunu sıkıca kavradım. Kapının kolunda duran elinin titremesi gittikçe artıyordu. Korkmasam bile o korktuğunda daha da panik oluyor, hiç geçmeyen korkum iki katına çıkıyordu. Derin bir nefes aldım. "Çıkacak mıyız?" dedim.

Arel kafasını yasladığı kapıdan kaldırmadan bana çevirdi. "Burada kalıp ölmeyi mi tercih edersin?"

"Bunu yarım saattir kapının kolunu tutan oğlan mı söylüyor?" diye tersledim. "Belki kapının kolunu tutmak yerine kapıyı açarsan burada kalıp ölmeyiz."

"Ne bekliyorsun?" Burnundan soluyordu. Onu böyle çabuk kızdırmak nedensizce hoşuma gitmişti ya da o an, çıksak bile ölebileceğimiz gerçeğini düşünmek istemediğim için öyle hissetmiştim, hissetmek istemiştim. "Kapıyı açtığım anda bir alârm falan çalabilir ve dikkatlerini yeniden üzerimize çekebiliriz. Ayak seslerinin gittiğini duyduk ama kapıda birkaç kişi bekliyor olabilir. En önemlisi," dedi bastırarak. "Bu bir tuzak olabilir."

Cümlesi uzun bir süre beynimde yankılanırken bunun son bulması için yalvardığım bir durumda buldum kendimi. Buradan çıktığım takdirde bu işe bir son vereceğimi, ne pahasına olursa olsun eve geri döneceğimi söylüyordum. Bunun sadece öylesine söylenmiş ve korkudan dolayı gelen bir cümle olduğunu bilmeme rağmen uzun bir süre tekrar edip durdum. Fakat bunların bir işe yaramayacağını hatta yaraması için önce kapıyı açmamız gerektiğini fark ettiğimde, elimi Arel'in hala kapının kolunda duran elinin üstüne koydum.

"Tek başına yapmak zorunda değilsin," dedim. Sesim titriyordu ve fısıltıdan farksızdı. "Bu işte birlikte olduğumuz sürece tek başına yapmak zorunda değilsin, Arel. Ayrıca daha ölmedim." İçten içe korksam bile suratıma yumuşak bir ifade vermeye çalıştım. İşe yaramış olacak ki korku dolu ifadesi yerini önce şaşkınlığa, sonra ufak bir tebessüme bıraktı. Ondan çok hoşlanmadığımı her fırsatta söylüyordum ama böyle bir durumda kedi köpek gibi kavga etmenin ikimize de bir yararı olacağı yoktu. Bu ancak çabuk yakalanmamızı ve beraberinde çabuk ölmemizi sağlardı. Eğer kavga edeceksek buradan çıktıktan sonra yine ederdik.

En azından o an böyle düşünüyordum.

Gözlerini bir an olsun benden ayırmadan yavaşça kapıyı açtı. Kapıdan gelen gıcırtıyla gözlerini kısarak kafasını yavaşça uzun koridora çevirdi. Onunla eş zamanlı olarak koridora çevirdiğim kafam anlık bir şaşkınlıkta geri giderken tüm o tehdit edilme meselelerini bizim uydurup uydurmadığımızı sorguladım. Kim tehdit ettiği insanları bir odada yalnız bırakıp, çekip giderdi?

Sebepsiz bir öz güvenle boş koridora adımını atan ilk kişi ben oldum. Spor ayakkabılarımı giydiğim için kendimle gurur duyarak yavaş adımlarla ilerledim. Ayakkabıdan çıkan ya da önümde duran bir cisme yanlışlıkla çarptığımda oluşacak her sesin düşmanı olmalıydım. Küçücük bir ses bile yerimizi yeniden fark ettirebilir ve birilerinin dikkatini çekmemizi sağlayabilirdi. İlerlemeye devam etmeden hemen önce Arel'in benden oldukça geride olması, o odada ben çıktıktan sonra bir şeyler aradığını gösteriyordu -korkudan geriden gelmediğini düşünmek istiyordum. Fakat boş bir odada ne bulabilirdi? 

Heyecandan ve korkudan kaynaklı olarak kafamda kurduğum şeyleri gerçek gibi düşünebileceğim, korkum hariç her şeye odaklanmak isteyeceğim için bunun çok üstünde durmadan yürümeye devam ettim. Uzun koridorun sonunda sağa ya da sola dönebilir, yukarı çıkıp burada olduğumuzu herkese hatırlatabilir ya da aşağıya inebilirdik.

Koridorun sonuna yaklaşırken korkum azalmak yerine daha da artıyor, yine de sakin kalmaya çalışıyordum. Aşağı kata inen merdivenlere yansıyan kırmızı ışığın, girmek için kart gösterilen kapılardan mı olduğunu yoksa sadece bir alârmdan mı ibaret olduğunu merak ettim. Arel'in de benim gibi aşağıya inmek isteyeceği düşüncesiyle ineceğim sırada ağzıma kapatılan bir elle geri çekildim. 

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin