21. Bölüm

740 25 3
                                    

"Bizim bir görevde olmamız gerekmiyor muydu?" dedim Arel beni çekerken.

Ekin kafasını aşağı yukarı normalden daha hızlı bir şekilde sallayarak, Atakan'ın onu sürüklemesine izin verdi. "Çok önemli bir görev olmasına rağmen, nereye gittiğimizi bilmeden iki oğlanın bizi sürüklemesine izin veriyoruz." Atakan'dan kolunu kurtarmak için biraz kolunu çekişti. "Ay, bir bırak sen de yahu."

Atakan hızlıca Ekin'e döndü. "Bak beni sinir etme, kucağımda taşırım," diye mırıldandı.

"Bak," dedi Ekin. "Bana bak bana."

Atakan yeniden durup Ekin'e baktı. "Buyur, baktım," dedi.

"Siz tanıdıkça içinizdeki ayıyı çıkarıyorsunuz galiba, bu nedir ya?" dedim suratımı buruşturarak.

"Kızım, bu yeni sürüm," dedi Arel beni sürüklemeye devam ederek. Normalde sürüklemiyordu ama ben onun hızına yetişemediğim için sürüklenmiş oluyordum.

"Bana bak," dedi Ekin tekrar. İşaret parmağını Atakan'a doğrulttu. "Bir kerelik senle uyuduk diye kendini bir şey zannetme. Uykumuz vardı da uyuduk yani."

"Siz uyudunuz mu?" dedik Arel'le aynı hızda ikisine doğru dönerken.

"Ya ben senin en yakın arkadaşın değil miyim?" dedim ayağımı yere vurarak. "Nasıl en son haberim olur böyle bir şeyden?"

"Alt tarafı uyuduk arkadaşlar," dedi Atakan. "Sadece uyumak, anlatabiliyor muyum? Başka bir şey olmadı. Hecelememi ister misiniz?"

Buraya ne zaman, nasıl geldiğimize dair bir fikrim yoktu. Doğrusunu söylemek gerekirse pek umursamıyordum da. Fakat içimde yeşermekte olan merak gittikçe büyüyor, arttıkça artıyordu. Biz ayarladığımız saatte Ekin'le kalkmış bir şeyler hazırlamak için mutfağa indiğimizde, bir sürprizle karşılaşmış, bir kahvaltı masası tarafından karşılanmıştık. Erkekler bizden yaklaşık on dakika önce uyanmış, hazırlanmış ve kahvaltı bile hazırlamışlardı. Tüm bunların, kahvaltı hazırlamaları, imkânsız bir şekilde erken uyanmaları falan, sebebi neydi bilmiyorduk ama kısa bir an Ekin'le buna alışabileceğimizi bile düşünmüştük.

Arel'in annesine haber vermeden gizlice çıkmış, sanki hırsızlık yapmışız da çok uyuşuk davranıyormuşuz gibi bizi evden buraya kadar çekiştirip durmuşlardı. Sürekli hızlı olmamızı falan söyleyip, bizi telâşlandırmışlar, geç kalıyoruz deyip durmuşlardı. Eğer Arel ve Atakan olmadıklarını bilsem, muhtemelen öldürüleceğimizi bile düşünebilirdim.

Arel, "Bunlarda iş yok," dedi sinirle. Atakan'la bakışmaları korkutucu değildi. Korkutucu olan bakıştıktan yaklaşık on saniye sonra suratlarında bir gülücük belirmesiydi. İkisi de bir anda gülmeye başlamıştı.

"O zaman," dedi son kelimeyi uzatarak Atakan. "İlk giden kazanır."

Arel ve Atakan aynı anda koşmaya başlayınca, sokakta yaramazlık yapan çocuklarının arkasından bakakalan anneler gibi Ekin'le bir an bakıştık. "Şaka yapıyorlar değil mi?" dedi Ekin bana bakarak. Gözleri kocaman açılmış, 19–20 yaşındaki insanlardan bunu beklemiyor gibiydi.

Gülmemeye çalışarak koşmaya başladım. "Ay, şaka yapıyorsunuz?" diye bağırdı peşimden koşarken Ekin. Tepkisine gülmemek imkânsızdı. Neden bugün topluca çocuk gibi hissetmemiz gerektiğini anlamıyordum ama bu durumdan mutsuz da sayılmazdım. Ne kadar görevi tercih edecekmiş gibi dursam bile Yağmur'un olmaması ve şaşıracak bir şeylerimizin olmayacağı beni mutlu etmiyor değildi. Rahatlamış, huzura koşuyor gibi hissediyordum. Önümde Arel olduğuna göre, anladınız siz?

Arellere yetişebilmek için hızlıca koştuğumdan dolayı -ve biraz da durduklarını yıllar sonra fark ettiğim için- yavaşlayamayarak Arel'e çarptım. Arel, herhangi bir tepki vermeden ve asla sarsılmadan kafasını yavaşça bana çevirdi. "Beni görmedin mi cidden?" dedi şok içinde.

Anka: Ateşten BuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin