4.3

2.4K 272 189
                                    

3 sene önce

Chifuyu

Kokonoi, liseden beri paralı dövüş düzenleyen arkadaşım, beni rakibimin üstünden kaldırmaya kalkışana dek yumruklarımı savurmayı kesememiştim her zamanki gibi. Yüzü tanınmayacak haldeki herifin tek suçu, beni yenebileceğini sanmaktı muhtemelen. Eh, bedelini de günlerce hastanede kalarak ödeyecekti.

Ben, Chifuyu Matsuno, varoşlardaki en agresif piçtim ve birkaç sene önce yediğim dayaktan sonra iyice hırslanıp ringin kralı olana dek sınırlarımı zorlamaktan çekinmemiştim. Elbet bi' gün, karanlık dürtülerini siktiğimin piçini de yere serecektim.

"Popular Monster," haykırışları eşliğinde kana bulanmış sargı bezlerini çözüp başımı geriye yatırdım. Ah, tanrıcılık oynamaya ve bana taparcasına bakan ahmaklarla eğlenmeye bayılıyordum.

Sargı bezlerini kalabalığa fırlatıp küstah bir kahkaha attım ve ringden indim. Ter ve rakibimin kanıyla kaplı durmaya daha fazla katlanamayacaktım.

Koko, duşlara varınca paramı uzattı. "Günün birinde, tamamen kendini kaybedecek ve bu ucuz piçlerden birini geberteceksin." Saçının uzun kısmını geriye savurup gözlerini kıstı. "Seishu'ya verdiğim sözü bozdurma, Chifuyu."

Üstüme yapışan tişörtü çekiştirip alt dudağımı yaladım. "Üniversiteyi bitirince bırakacağım. Babamdan harçlık almaktan hoşlanmadığımı biliyorsun." Omzunu sıktım. "Duş almalıyım."

Sadece babamdan değil, hiç kimseden para almazdım. Kendi kendime yetebilmeliydim sonuçta, değil mi?

Gözlerini devirdi. "Aynı yalanı lisedeyken de söylüyordun, Chifuyu. Derslerini aksatıp tamamen dövüşmeye odaklanırsan hiç şaşırmam."

Hafifçe gülümsemekle yetindim ve kapıyı açıp hızlıca soyunduktan sonra ılık suyun altına girdim.

Gerçek şuydu ki, Koko haklıydı.

Hiçbir şey ya da hiç kimse, birilerini pataklama arzumu bastırmamı sağlayamazdı. Enerjimi sadece dövüşürken ve de düzüşürken atabilirken, neden kendimi frenlemeliydim ki zaten Muhtemelen, ölene dek bu boktan mahallede kalacak ve anlamsız bir mücadeleyi sürdürecektim.

Hızlı bir duşun ardından, temiz eşofmanlarımı giyip tahta sıraya oturdum ve telefonumdaki bildirimlere bakınırken birkaç küfür savurdum. Yarınki sınavı tamamen unutmuştum!

Bugünlük birileriyle oynaşmayı es geçip evin yolunu tuttum ve sadece, iki paket sigara almak için duraksadım. Siktiğimin okulundan da kahrolası sınavlardan da yılmıştım çokça.

Annemin en büyük arzusunu, üniversite mezunu olmamı, gerçekleştirme amacı taşımasaydım lise diplomasıyla yetinir ve kendimi zorlamazdım. Masa başı bir işte çalışmam mümkün değildi ki. Sürekli koşturmalı, tepinmeli ve sapıtmalıydım.

Aksi takdirde, sinir krizi geçirip en sevdiğim insanları dahi kırıp dökebiliyordum...

Anne, umarım ki bi' yerlerde beni izliyor ve çabamı takdir ediyorsundur.

Eve varınca biricik kedimi kucaklayıp kadifemsi tüylerini şefkatle öptüm. "Baban, seni çok özledi." Karnını gıdıklayıp birkaç keyifli mırıltı kazandım. "Bu gece, ders çalışmalıyım ama sınavdan sonra seninle bolca ilgileneceğim." Başını öpüp minderine koydum. "Uslu dur, tamam mı?"

Miyavlayıp minderine iyice yayıldı ve gözlerini bana dikip sessizliğe gömüldü. Peke J, dünyanın en tatlı ve de sakin kedisiydi. Tabii, sadece bana karşı.

Üç kupa bol sütlü kahve, bir paket kızarmış erişte ve de bolca tuzlu kraker eşliğinde sabahlasam da konuları yetiştirmeyi başarmıştım. Hiçbir işime yaramayacak bir kağıt parçası uğruna yırtınmam, trajikomikti.

Küçükken, gittiğim tüm doktorlar DEHB teşhisi koysa da kendimi hasta saymıyordum birkaç senedir. Babam sayesinde, çeşitli eğitimler alarak dikkat dağınıklığı sorunumu önemli ölçüde aşmıştım. Yine de, uzun saatler boyunca hareketsiz kalmayı muhtemelen asla başaramayacaktım.

Akşam dövüşmeseydim bu sınava çalışacak ruh haline bile giremezdim, farkındaydım.

Ders notlarımı toparlayıp yüz mekik çektim ve hızlı bir duşun ardından çabucak hazırlanıp evden çıktım. Sınavı kaçırırsam, okulu ateşe verebilirdim.

Boktan bir otobüs yolcuğu ve koşturmanın ardından, sınıfa giderken birine toslayıp bolca küfür yesem de, sınava yetişmiştim.

Soruları cevaplarken, bir an önce eve dönüp kedimle oynamayı düşlüyordum. Excalibur, arkadaşlarım ve babamdan bile daha değerliydi. Tüm boş vaktimi onunla geçirir, onu sevgiye boğardım. Eh, hiç kimse oğlumdan daha sevilesi olamazdı.

Sınavdan çıkınca, koridorda beni bekleyen Takemichi'ye karşın içimi çektim. "Bir sorun mu var?"

Gözlerini devirip omzuma sokuldu ve beni sürüklemeye başladı. "Her seferinde aynı boku sormayı ne zaman keseceksin, Fuyu?" Saçımı karıştırdı. "Bugün, sınav için geleceğini biliyordum."

Takemichi, üst segmentten sevdiğim tek kişiydi. Okulda, onunla yan yana gelmemeye ve Mikey gibi piçten hallice zengin arkadaşlarıyla karşılaşmamaya özen gösterirdim. Takemichi gibi muhteşem birinin, neden o tarz aptalları önemsediğini muhtemelen asla çözemeyecektim.

Zengin piçler, benim gibi alt kesimden öğrencilere katlanamaz ve her fırsatta varlığıma lanetler savururdu. Tanrım, sanki fakir doğmayı ben seçmiştim! Okula dair her bir detaydan tiksinirken, ders kitaplarını ve de fotokopileri halletmek için ek dövüşlere girdikten sonra aşağılanmaya katlanamıyordum ister istemez.

Hele, şu anda adını anımsayamadığım piçin tiksinti dolu bakışlarını unutmam mümkün değildi. Orospu dölü, beni iyice bi' süzüp suratını buruşturmuş ve benim gibilerin bu tarz bi' kuruma yakışmadığını haykırmıştı.

Tanrım, doğuştan şanslı amcıklardan gerçekten de nefret ediyordum.

chifuyu'nun geçmişine ve neden kei'e bu şekilde davrandığının kökenlerine inmem gerektiği düşündüm falan ama bölümü bitiremedim çünkü son anda işim çıktı. sonuç olarak da ellerim buz kesiği için bitiremedim aslında çünkü lanet hava çok soğuk, imdat

bu bölümü part 1 olarak düşünebilirsiniz







bodyguard || tokyo revengersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin