Hyunjin sabah uyandığında komodindeki telefonunu eline alıp saati kontrol etti, sabah altı olduğunu gördüğünde derin bir nefes alıp telefonu geri bıraktı. Kafasını çevirip kollarının arasında uyuyan çilliyi izledi bir süre, şişmiş dudakları, kızarmış burnu ve çıkardığı mırıltılar ile yavru kedi edasıyla uyuyordu Felix.
Hyunjin Felix'in yanağına ufak bir öpücük kondurdu, uyanmadığından emin olarak yataktan kalktı. Eşofmanını ve kapşonlusunu giyip son bir kere huzurla uyuyan Felix'e bakıp alt kata indi, ayakkabılarını giydikten sonra evden çıktı ve temiz havayı içine çekti Hyunjin.
Felix gözüne giren güneşle birlikte uyandı, gözlerini ovuşturup kolunu yana attı. Yan tarafta hissettiği boşluk ile kaşlarını çatıp doğruldu. Odaya göz gezdirdi bir süre.
"Hyunjin?" diye seslendi Felix yataktan kalkmadan önce.
Yavaşça kalkıp kıyafetlerini giydi, odadan çıkıp tekrar seslendi. Diğer odalara baktı aşağı inmeden önce. Hyunjin'i üst katta bulamayınca aşağı indi, mutfak, salon, banyo, bahçe her yere baktığında en son çaresizce eve girdi.
"Neredesin Hyunjin... Lütfen gitmemiş ol..." bitkin ve üzgün sesiyle kendi kendine mırıldandı Felix.
Salona ilerledi ve son gücüyle kendini yere bıraktı, halının üstünde sırt üstü uzanmış bir şekilde sessizce sayıkladı bir süre.
"Hyunjin... Yapmamış ol bunu, lütfen gitmemiş ol..." Gözyaşları hızlı bir şekilde yanaklarından süzülürken hıçkırdı Felix.
"Hyunjin gitme..." Hıçkırarak ağlamaya devam etti Felix, geçen zamanı hissetmedi.
Hyunjin geri döndüğünde anahtarını çıkardı cebinden, kapıyı açıp içeri girdi. Anahtarı kenardaki kaseye atıp ayakkabılarını çıkardı. Mutfağa doğru giderken duyduğu hıçkırık sesiyle adımlarını salona çevirdi.
Salona girdiğinde halıya çökmüş başını bacaklarına gömmüş ve hıçkırarak ağlayan bir Felix görmeyi beklememişti, endişeli bir şekilde yanına koşup dizlerinin üstüne çöktü.
"Felix? Bebeğim neden ağlıyorsun ne oldu? Felix bana bak." Hyunjin peş peşe tedirgince konuştuğunda Felix başını kaldırıp Hyunjin'e baktı yaşlı gözleriyle.
"H-hyunjin... S-sen?" dediğinde tekrar bir hıçkırık döküldü dudaklarının arasından.
Hyunjin ayağa kalkıp mutfağa koştu, bir bardak su ile geri döndü ve tekrar dizlerine çöküp Felix'e suyu uzattı.
"Bebeğim ağlama, neden ağlıyorsun anlamıyorum. Hadi iç şu suyu." dedi sakin bir tonda Hyunjin.
Felix titreyen elleriyle bardağı alıp yavaş bir şekilde suyu yudumladı, bardağı kenara bıraktığı gibi Hyunjin iki eliyle Felix'in gözyaşlarını sildi, yanaklarını okşadı.
"Felix bir şey mi oldu? Anlat bana neden ağlıyordun? Bir şey mi gördün dışarıda?" Hyunjin endişeyle Felix'in yanaklarını okşarken peş peşe sorular sordu.
"B-ben sen gittin sandım... Sabah uyandım ve yoktun, her yere baktım... Benim yaptığım gibi beni bırakıp gittin sandım..." Felix çatlak sesiyle konuştu.
Hyunjin Felix'in saçlarını okşadı.
"Bebeğim, telefonum yukarıda şarjdaydı fark etmedin mi? Hem valizimde orada? Koşuya çıkmıştım ben sadece..." Dedi yumuşak bir tonda Hyunjin.
Felix kollarını hızlı bir şekilde Hyunjin'in boynuna doladı, yüzünü gömüp öyle bekledi. Hyunjin de kollarını Felix'in beline sardı.
"Hyunjin... Ben sana bu hissi yaşattığım için özür dilerim... Gittiğini düşünmek bile berbat hissettirdi, üstelik gitmedin... Ama ben gitmiştim, çok özür dilerim... Lütfen affet beni, lütfen çok üzgünüm..." Felix kısık sesiyle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bleu Lune - Hyunlix
FanfictionGece kulübü sahibi olan Hyunjin ve onun kulübünde grubuyla çıkan Felix'in hikayesi.