3. Bölüm: Kan

16.3K 1K 153
                                    

"Merak etme, Elif'e iyi olduğunu söyleyeceğim bir şekilde." Üzerimdeki siyah gömleğin yakalarını düzelttikten sonra omuzlarımı dikleştirdim. Birazdan Mehmet Ağaların konağına gidecektik ama ondan önce abimin yanına uğramak istemiştim. Haliyle Elif'i çok merak ediyordu.

"O bilir zaten iyi olduğumu. Sen kendi başını yakma şimdi." Sessizce söylediği cümlelerden sonra ona dönerek ellerimi siyah keten pantolonumun ceplerine koydum. "Sen iyi misin o biliyordur da, o iyi mi sen bilmiyorsun abi."

Bu cümlemden sonra ister istemez gözlerinde bir merak oluşmuştu. Yüreğinin korkuyla attığını biliyordum. "Merak etme, onu mutlaka göreceğim orada."

Elif kendini mutlaka bana gösterirdi zaten. En azından küçük bir işaret verirdi. Şimdi kızı hırpaladıklarını öngörebiliyordum ancak daha da ileri gitmiş olabilirlerdi. Bir odaya kilitleyip çıkarmıyor olabilirlerdi.

Abimle vedalaşıp hastane odasından çıktığımda hiç duraksamadan otoparka inip arabaya bindim. Gözüm saatime kaydığında beş dakika geç kaldığımı görmek çok da umurumda olmadı. Hayatımın yıkımına on dakika geç kalsam kimse bir şey kaybetmezdi.

Yaklaşık on dakikalık bir yoldan sonra arabayı koca konağın biraz gerisinde park etmek zorunda kalmıştım. Evin önü full araçlarla doluydu ve aşiretten herkesin burada olduğunu biliyordum. Telefonumun dakikada bir çalmasından da herkesi beklettiğimin bilincindeydim.

Konağın kapısında bekleyen iki adam beni gördükleri gibi kapıyı tıklatarak içeriden açılmasını sağlamışlardı. Konağın içine girdiğimde beni ilk olarak kocaman bir avlu karşıladı. Bir tane bile insan görememek biraz gerilmeme sebep olurken kapıyı açan kadın elime bir kağıt tutuşturduğunda şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemedim. Hızlıca bu duygu karmaşasından sıyrılarak kağıdı cebime attım. Kadının gösterdiği yoldan ilerleyerek konağın arka tarafına geçtiğimde herkesin toplanmış bir şeyler konuştuğunu gördüm.

Onların yanına adımlarken yaşıma yakın birkaç kişi ayağa kalkmıştı. Onlarla tokalaştıktan sonra hızlıca büyüklerin elini öpüp babamın yanına geçtim. Babamın sakallarıma ters bakışlar attığını görünce ister istemez keyiflenmiştim. Bu tarz şeyleri artık o kadar abartmışlardı ki, sakalı kesmek bile bir saygı göstergesiydi.

Her büyüğün elinde bir tespih hem Allah deyip hem birbirleriyle sohbet ediyorlardı. İfadesiz bakışlarımı tam karşımda oturan Okan'a çevirdim. Okan, Boran'ın bir büyüğüydü. Yani abimi büyük ihtimalle bu karşımda oturan adam vurmuştu. Dişlerimi sıkarken başını çevirip bana baktı. Bakışları benim aksime sinir doluydu. Birkaç saniye baktıktan sonra önüne döndüğünde hemen yanında tekerlekli sandalyesiyle duran Boran'a baktım. Oturduğu o sandalyede bile insanı nasıl himayesi altına alıyordu bilmiyordum. Öyle yıkılmaz ve duygusuz duruyordu ki bu duruşunun dışarıdan insanlara karşı bir duvar olduğunun yeni yeni farkına varıyordum.

İlk karşılaşmamızda (çarpışmamızda) ondan kaçtığım aklıma gelince kendi kendime sövdüm.

Zeytin gibi gözleri gözlerime mıhlanmıştı. "Herkes burada olduğuna göre kararı bir kere daha netleştirelim. Daha fazla kan çıkmayacağından emin olalım." En büyük ağa konuştuğunda yavaşça bakışlarımı Boran'dan çekip ona yönlendirdim. O da zaten bana bakıyordu.

"Kan davası güdülmeyecek, yoksa berdel bozulur." Sertçe söyledikleri bende bir etki yaratmamıştı çünkü ben kan davası güdebilecek bir adam değildim. Abim için kendi hayatımdan vazgeçerdim ama başkasının ölümüne sebep olamazdım. Bunun kefaretini ödeyebilecek kadar cesur değildim.

"Değil mi Mustafa Ağa?" Yanımda oturan babama yandan bir bakış attım. "Öyledir ağam, berdeli de daha fazla kan dökülmesin diye kabul ettik zaten." Adam kafasını salladığında hemen yanında oturan kişi "Senin için bir sorun var mıdır Mehmet Ağa?" diye sordu. Sinirle Mehmet Ağa'ya baktım. Ne sorun olacaktı? Sanki kan onlardan dökülmüştü.

"Yoktur, berdel kabulümüzdür. Biz düğün zamanını konuşalım." Ilımlı tutmaya çalıştığı sesine küfürler sıraladım. Gözlerim tekrar Boran'a kaydığında onun da sessizce beni izlediğini görmek kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Ben de Kaansam bu konakta bir gün gün yüzü göstermeyecektim onlara. Ama en çok da karşımdaki adama. Nasıl kabul ettiyse benimle evlenmeyi öyle sürünecekti.

Omzularımı dikleştirip gözlerimi ondan ayırmadan düğün günümüzü kararlaştırdıkları zamanı dinledim. "Bu hafta her şey halledilsin, laf söz olmasın." Mehmet Ağa'nın söyledikleri sinirlenmeme sebep oluyordu. Adamın sesini duymaya tahammülüm yoktu bir de oğluyla evleniyordum.

"Karan hâlâ hastanede. Onların nikahını da Karan hastaneden çıkınca kıyarız. Uzamadan hemen bitsin bu iş."

İş diye bahsettikleri şey iki insanın hayatını mahvetmekti. Ama en çok benim. Kahretsin ki en çok benim hayatım mahvoluyordu. Daha mesleğimi bile elime almadan koca evinde yaşamak nasıl bir duyguydu düşünmek bile istemiyordum. Hem de abimin kanının ellerinde olduğu adamın kardeşiyken.

"Tamamdır ağam, her şey kararlaştırıldı." Mehmet Ağa ile babamın kendi aralarında konuşmalarından sonra kararı vermiş olduklarını herkese duyurdular, artık bu işten dönüşün olmayacağı kesinleştiğinde herkesin önüne yemek gelmeye başlamıştı. Her ne kadar onların yemeğini yemek istemesem de, o yemekten bir kaşık olmazsam yanlış anlaşılırdım.

Birkaç dakikanın ardından burada boğulduğumu hissederek ayaklandım. Babamla bir süre bakıştığımda gözlerini kapatıp açtı. Daha fazla beklemeden kimseye selam dahi vermeden merdivenlerden apar topar inerek konaktan dışarı çıktım. Konağın hemen önünde bir sigara yaktığımda ardımdan kapının açılmasıyla omzumun üzerinden arkama baktım.

Okan'ı görmek bütün bedenimin gerilmesine sebep oldu. Dişlerimi sıkarak önüme döndüm. "Abin yaşıyormuş," dedi yanımdaki ses. Tekrar ona döndüğümde yüzündeki ifadesizlik beni daha çok çıldırtıyordu.

"Benim abim iki kurşunla yıkılmaz Okan Ağa." Boş bakışlarını gözlerime çevirdi. Yüzüme bakma gereği duyduğu için ona çok müteşekkirdim.

"Bir tane daha sıksaydım şu an cenaze namazını kılıyorduk yani..." Sinirle önüne geçip yakasını tuttum. Bedenini ittirdiğimde bir adım geri gitmişti. "Tek namazı kılınacak kişi abim olmazdı emin ol."

Söylediğimle yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. "En azından düşmanımın kardeşiyle kardeşimi evlendirmek zorunda kalmazdım." Boran'dan mı bahsediyordu?

"Neyin peşindesin Okan?! Siz zaten başta kız kardeşinizi ölüme terk etmiştiniz, bıraksaydınız da berdel olmasaydı o zaman. Neyin zorunluluğundan bahsediyorsun?" O gün abimi vurduklarında kardeşlerinin de kafasına silah dayadıklarını unutuyorlardı sanırım.

Bu sefer o benim yakamdan tuttu. "Kocaya kaçarak bizi hiçe sayan bir kardeşim yoktur benim. İzin çıktı veya çıkmadı, benim kardeşim zaten öldü. Elimi kana bulayıp kardeş katili dedirtmem kimseye Kaan. Ama sen yine de o abine sahip çık." Beni ittirip bir adım geri gitti. Yüzündeki alaycı gülümsemeyi sorguladım. "Kendine de."

"Bir karara vardık Okan. Kan dökülmeyecek dedik, söyle bileyim; Eğer kan dökmeye niyetin varsa sıranı beklersin."

Delici bakışlarım yüzünde geziniyordu. O ise elini cebine sokmuş bana doğru birkaç adım atmıştı. Ne olduğunu anlamadan birden bedenim ters döndüğünde belimin hemen kenarında metalin varlığını hissettim. Bıçağı iğne ucu kadar belime değdirince şaşkınlıkla kasılmıştım. Daha da ileri giderken bıçağın ucu belime girmişti. Acıyla gözlerimi sımsıkı yumdum.

"O kardeşin var ya... onunla evleniyorum lan ben. Bir gün gün yüzü yaşatırsam gel yüzüme tükür. Sizin gibi kansızların- ah!" Sözlerim onun yüzünden yarım kalmıştı.

"Baba?" Bir kız çocuğunun sesi kulaklarıma dolunca arkamdaki bedenin hızla çekilmesi de bir oldu. Kapıya dönüp baktığımda kahverengi saçları örülü elinde oyuncak ayısı olan çocuk gözlerini kocaman açmış babasına bakıyordu.

Okan kıza doğru bir adım attı. "Baba, kanattın. Ne yaptın sen?" Ağzı bir balık gibi açılıp kapanıyordu.

Onları umursamadan konaktan hızlıca ayrılıp arabama bindim. Bedenimi ters çevirdiğinde gömleğim yukarı katlanmıştı ve çocuk çıplak belimi görmüştü. Bunu düşünmeyi sonraya erteleyerek arabayı çalıştırdım. Belimdeki sızıyla gaza yüklendiğimde hızlıca olduğum ortamdan uzaklaşmıştım.

...

efgan | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin