[tamamlandı]
Yarım olan bendim, huzuru veremeyeceğini düşünen oydu.
.
"Bu zamana kadar hep ayağa kalkmaya ihtiyaç duyduğumu hissederdim şimdi ise..." Şaşkınlıkla başımı kaldırdığımda göz göze geldik. "İhtiyacım olan senmişsin aslında."
.
Boran yılla...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Boran kendisine doğru gelen çocuğu izlerken iki dakika önce yaktığı sigarayı söndürüp izmariti pet şişenin içine atarak ıslattı. Şoför arka kapıyı açtığında Kaan ilk içeri bakmış, Boran'ı görünce de arabaya binmişti.
Karşısına oturmak yerine yanına oturup başını cama yaslayan çocuğu dikkatle izledi. Gözlerinin içindeki kızarıklık sabahtan beri gitmemiş diye düşündü. Şimdiden aralarında birbirlerini iten bir kuvvetin olduğunu hissediyordu ikisi de. Bunun sebebi kardeşiydi. Onu bu yarım haliyle evlendiren hayattı sorumlu olan.
"Sigara mı içiyorsun sen," dedi Kaan kaşlarını çatarak. Araba çoktan hareketlenmiş Kaan da başının cama vurması sebebiyle uyuyamadan başını kaldırmıştı. Boran sorusuna cevap vermezken yanından gelen kıkırtı sesiyle şaşkınlığa uğrayarak Kaan'a döndü.
"Neye gülüyorsun?" Kaan omuz silkerek camdan dışarıyı seyretmeye devam etti. Ondan sonrasında da aralarında bir konuşma geçmemişti. Boran Kaan'ın garip tavırları karşısında onu dikkatle izlerken Kaan oralı olmadan koltukta iyice yayılmıştı.
"Sana bugün evden çıkma demiştim," diyen otoriter ses arabanın içinde yankılandı. Kaan Boran'a dönerek kaşlarını çattı. "Hayırdır, evlendik diye sahibim mi oldun?"
"O evde ne yapıyordun," dedi bu sefer Boran. Üstü başı dağılmış bir şekilde çıkmıştı evden. Saatlerce telefonlarını açmamıştı. Daha ilk günden Kaan'ın bu kadar sorumsuz davranmasına şaşırıyordu.
"Ne yaptığımı duymak istemezsin." Sadece biraz kafa dağıtmak istemişti, Boran'ın her şeyi mahvetmesine izin veremezdi.
"Bir şey kokuyorsun sen," dedi Boran. "Ama anlamadım. Dua et anlamadım Kaan. İkimiz için de işleri daha fazla zorlaştırma."
"Karşında emir erin varmış gibi konuşma!" dedi sertçe Kaan.
Boran bu defa sinirlendi. Karşısına geçmiş ne ima ettiğini anlamadığı çocuğa öyle bir baktı ki Kaan susmak zorunda kaldı. Ne yaptığımı duymak istemezsin de neydi? Boran aklına gelenlerle dişlerini sıkarken derin bir nefes alarak önüne döndü. Kardeşi başına öyle bir iş açmıştı ki onu ömrü boyunca affedemezdi. Zaten affetmek de istemiyordu. Boran hem kinci hem de inatçı bir adamdı.
Konağın önüne geldiklerinde ilk önce Kaan inmişti arabadan. Boran'ı beklemeden konağa girdiğinde avluda akşam yemeği yiyen aileye bakmadan hızlıca merdivenleri çıkarak odasına geçmiş kapıyı da kapatmıştı. O kadar uykusu vardı ki hiçbir şeyi düşünmeden üzerindekileri çıkarıp bedenini koltuğa atmıştı.
Boran uğraşlar sonunda konağa girdiğinde herkese selam verip dışarıda yemek yediklerini söylemiş bütün aileyi şaşırtmıştı. Arkasını döndüğü gibi kendilerini konuşacaklarını bile bile yapmıştı bunu. Daha fazla orada durmadan asansörle yukarı çıkarak odaya girmişti o da.
Ölü gibi yatan çıplak çocuğa ifadesizce bakarak sabır çekti. Üzerini değiştirmek için Ömer'i çağırması gerekiyordu fakat karşısında baksırla yatan çocuk yüzünden bunu yapamazdı. Giysi odasına geçip oradan bir battaniye alarak Kaan'ın üzerine örtmüştü. Kaan hızlıca battaniyeye sarılırken görünürde bir yeri olmadığına karar verip telefonla Ömer'i çaldırdı.
Ömer dakikalar sonra odanın kapısını tıklatıp içeri girdiğinde gözleri ilk önce uyumakta olan çocuğa kaymıştı. "Gözlerine sahip çık," diyen adama dek.
Kendisine dik dik bakan Boran'ı görünce boğazını temizleyip bir şey demeden giysi odasına girdi. Boran da girdiğinde tekerlekli sandalyesini gardırobun önüne sürmüştü. "İlacını içmedin hâlâ, beni eve yolladın ama kendin ortalıkta yoktun." dedi Ömer.
"Hesap mı vereceğim?" Boran'ın sert sesiyle kaşlarını çattı. "Biz aynı zamanda arkadaşız, bunu hesap vermek olarak nitelendirmen niye?" Bir pijama takımı çıkarıp koltuğun kenarına koymuştu.
"Gözüme batmaya başladın." Ömer kendisine ifadesiz bir yüzle bakan adam yüzünden gerilmişti. "Abartma, bir şey yapmıyorum." Boran üstünü giyindiğinde kolundaki saati de çıkarmıştı.
"Her neyse, git dinlen. Sabah ben çağırmadan gelme." Boran'ın sözleriyle yüzü düşse de başını salladı. İşi bittiğinde arkasını dönüp kapıdan çıktı, gözü çift kişilik bozulmamış yatağa kayınca birlikte yatmadıklarına artık kanaat getirmişti. Boğazını temizleyip odadan komple çıktığında Boran sıkıntıyla nefeslenerek odaya girmişti. Kendini direkt yatağa attığında sırtını yatak başlığına yaslayıp koltukta yatan çocuğa baktı.
Kıpkırmızı gözlerinden bir şey kullandığını zaten anlamıştı Kaan'ın, ama onu tanımıyordu. Neden bunu kendisine yapıyordu bilmiyordu. Hayatı zaten yeterince zorken bir de küçük bir çocukla uğraşacağına hâlâ inanamıyordu.
Hayat ona daha ne kadar vuracaktı bilmiyordu.
...
Boran çok başka. Kitap ilerledikçe bunu göreceksiniz zaten. Ama Kaan'dan da çok çekecek gibi.
Taslaklarda son iki bölüm kaldııııı. Bu yüzden iki günde bir atacağım.