Ağzıma üzüm tanesini atıp karşımdaki adamı izlemeye devam ettim. Boran yanlarındaki demirlere tutunarak yürürken oldukça terlemişti. Ameliyattan sonra yaklaşık bir buçuk haftadır fizik tedavilere devam etmeye başlamıştı ve önceki yürümesiyle şu ankinin arasında dağlar kadar farkın olduğunu görüyordum. Ameliyatın etkisi fizik tedaviyle birlikte kendisini yavaş yavaş gösteriyordu.
Yanına gittiğimde dudakları arasına üzüm verdim, gamzelerini çıkartarak bana gülümsedi ve dikkatle yürümeye devam etti. Eskiden bu parkuru yarım saatte geçerken şu an yirmi dakikayı birazcık daha geçiyordu bitirmesi. Onun da bu farkı gördükçe yüzündeki rahatlamayı görüyordum.
"Çok iyisin ulan!" dedim dayanamayarak. Koluna dudaklarımı bastırıp geri çekildim ve salkımdan bir üzüm daha koparıp onu da dudaklarına uzattım. "İskender yemeye mi gitsek Boran? Hem sen de çok ter akıttın gücünü toplarsın?"
"Gidelim bebeğim," dedi parkurun sonuna yaklaştığında. Ona yardım ederek oturmasını sağladım. Artık ayaklarının ve kollarının dermanının kalmadığını bildiğim için tekerlekli sandalye dışında kalan bacaklarını ben düzelttim.
"Ama ilk önce duşa gireyim." Onu başımla onayladığımda ağzına bir üzüm daha verip banyoya gönderdim. Etrafta dağılmış malzemeleri toplayıp yerine koyduğumda ben de odaya geçmiştim.
Hava buz kestiği için evde polarlı pijamamla oturuyordum. Pekala karakterime falan hiç uymasa da üzerinde garfield baskıları vardı. Küçükken bu çizgi diziyi izlemeyi çok severdim. Oflayıp aynada kendime bakmayı kestim.
Yeni evliydik ve ben cidden libido katili gibi dolanıyordum evde.
Onu çıkartıp siyah bir eşofman giydim ve üstüne de siyah bir kazak geçirdim. Ben hazırlandıktan bir süre sonra da Boran banyodan çıkmıştı. O da hazırlandığında saçlarını güzelce kurutmuştum. Cüzdanımı arka cebime koyduktan sonra ikimiz de konaktan çıktık.
Salih abi arka kapıyı açtığında arabaya bindik ve bildiğim en ama en güzel dönerciyi tarif ettim. Boran oranın iskenderine bayılacaktı. Şu sıralar biraz daha fazla yiyordu ve vücuduna dokunduğumda bunu hissediyordum. Yine ve yine ona sırnaşma zamanım olduğundan yanağımı göğsüne sürtmüştüm. Elimi kazağının içine sokarak tenine dokunduğumda gerildi. Elimi hareket ettirmeye başladığımda kazağın üstünden elimi tutmuştu. "Elin niye bu kadar soğuk? Üşüyor musun?"
"Hayır üşümüyorum." Benim elim her zaman soğuktu. Dudaklarını alnımda hissettiğimde başımı omzuna yasladım. İki gün önceki kavgamız tatlıya bağlandıktan sonra bir daha hiç açılmamıştı. Aklına takılan bir şey var mı merak ediyordum. Yemek yerken sorabileceğimi düşünürken kendi kendime bu fikri onaylamıştım.
En sonunda araba durduğunda Boran ile birlikte indik ve içeri geçtik. Burada çalışan Veysel abi beni gördüğü gibi yanıma gelmişti. "Oo Kaan? Buralara uğrar mıydın sen?"
"Bir süredir şehir dışındaydım abi," dedim bir sandalyeyi çekip başka bir masaya koyarken. Boran bıraktığım boşluğa tekerlekli sandalyesini sığdırınca ben de karşısına oturmuştum. "Senin ne var ne yok? Her şey yolunda mı?"
"İyi oğlum öyle ekmeğimizin peşindeyiz. Siz ne istersiniz ne getireyim?" Boran'a döndüğümde gözlerini açıp kapattı. "Abi bize iki et iskender yanına kola." Başını sallayıp gittiğinde Boran'a döndüm.
"Buraya mı geliyorsun sürekli?" dedi mekâna bakarak. Evet mekân biraz küçüktü ve belki de benim gibi paralıların geleceği bir mekân değil gibiydi ama ben Veysel abiyi lise zamanlarımdan tanıyordum. Babam parayı bol bulup bir taraflarım kalkmasın diye az para verirdi, ben de o parayı değerlendirirdim. Böyle keşfetmiştim burayı. Zaten okuduğum lise de iki alt sokaktaydı. "Evet gerçekten güzeldir ama, lise zamanlarımda buradan çıkmazdım hiç."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
efgan | bxb
Teen Fiction[tamamlandı] Yarım olan bendim, huzuru veremeyeceğini düşünen oydu. . "Bu zamana kadar hep ayağa kalkmaya ihtiyaç duyduğumu hissederdim şimdi ise..." Şaşkınlıkla başımı kaldırdığımda göz göze geldik. "İhtiyacım olan senmişsin aslında." . Boran yılla...