15. Bölüm: Kriz

13.7K 1K 410
                                    

Oturduğum yerde saatlerdir olduğu gibi bir arama beklerken geçen zamanı algılayamıyordum. Yalnız kaldığım bu zamanda uzun uzun düşünmüş aklıma felaket senaryoları getirmiştim. Beş dakikanın ardından dayanamayıp tekrar elime telefonu aldım ve yine Boran'ı aradım. Çalmasına çalıyordu ama açan yoktu.

Akşam yemeğine gelmediği için ben de inmemiştim, o masaya tek oturursam iç savaş çıkabilirdi. Kimseye de bir şey soramamıştım, Boran'dan haberleri olup olmadığını bilmiyordum. Sikik gururumu bir kenara bırakıp Okan'a, hiç değilse Ayşe Betül yengeye sormak varken böyle oturur kendimi yerdim işte. Elim yine yüzüme kapandığında ağrıyan başımı bile umursamadan ayağa kalktım.

Akşam yedide yenen yemekten sonra saat gece yarısını bulmak üzereydi. Ve artık önceki saatlerde olduğu gibi rahat olamıyordum.

En sonunda kendime çekidüzen verip odadan çıktığımda ayaklarım beni sadece Okan'ın odasına götürüyordu. Bir şey olmuştu, artık emindim. Bir yerde düşüp kalmış belki de bayılmış bile olabilirdi. Ya da... şarjlı tekerlekli sandalyesinin şarjı bitmiş olabilirdi. Yarı yolda kalmıştı belki. Telefonunu da yanına almamıştı. Yerimde duramazken kapıyı iki kere tıklattım. Gergince bir elimle ensemi sıkıyor, arada bir bu halimi sorguluyordum.

Kapı hâlâ açılmazken dayanamayıp bir daha vurdum. Açılmadıkça daha çok sinir oluyordum, bütün kanın yüzümde toplandığını hissediyor Okan'ı gördüğüm gibi kafayı burnuna geçirme isteğiyle doluyordum. Şu an bana lâzımdı ama. Bunu nasıl söyleyeceğimi de bilmiyordum, kardeşi için ne kadar endişeleneceğini tahmin ediyordum.

Bu hayat bana Okan ile empati yapmayı da öğretmişti ya amına koyayım, başka ne yaptırmazdı ki?

Bir daha vuracağım sırada kapı açıldı. Yumruğum tam Okan'ın göğsüne gelecekken elimi kendime çektim. "Ne var lan gecenin bir vakti kapıma dayanmışsın?" Uykudan yeni kalkmış olduğu boğuk sesinden belli oluyordu.

"Şey diyecektim.." Soğuk sesimi duyduğunda yüzündeki sinirli ifadeyi dağıtıp sorgularcasına baktı suratıma. "Boran hâlâ gelmedi, sen nerede olduğunu biliyor musun?"

Sorgulayan ifade yerini keyifli bir gülüşe bıraktığında kaşlarımı çattım. Bir eliyle gözünü ovalayıp "Ha daha gelmedi mi? Üniversiteden arkadaşlarıyla buluşacaktı bugün. Geç gelir yani."

Suratına boş boş bakmaya başladığımda ne dediğini çok sonra algılamıştım. "Ne bakıyorsun oğlum öyle, açmıyor mu telefonlarını?"

"Açmadı," diye mırıldandım yutkunarak.

Kafam karışmıştı, geçen gün onu reddettiğim için bana gel dememesini normal karşılardım belki, ama saatlerce aramama rağmen telefonu açmamasını normal karşılayamazdım. Ya da bana neydi ki? Ne yaşarsa yaşasın beni ilgilendirir miydi? Telefonumu da açmak zorunda değildi. Bana bir şey demek zorunda değildi. Ben onu niye merak etmiştim de böyle bir girişimde bulunarak buraya kadar gelmiştim anlamamıştım. Pişmanlıkla kavruldum. 'Salaksın oğlum, az akıllı davran lan.'

"Bir şey mi oldu acaba?" diye gözleri parladı birden Okan'ın. Onunla ilk defa bu kadar ciddi konuşuyorduk. "Bekle ben de arayayım."

Hızlıca içeri girdiğinde elinde telefonla geri yanıma dönmüştü. Birkaç şey tuşlayıp telefonu kulağına götürdükten saniyeler sonra Boran'ın sesini duydum. "Efendim abi," diyordu telefonun öbür ucundan. Sertçe yutkunarak başını salladım bana bakan Okan'a.

"Neredesin oğlum, saatten haberin var mı? Bir şey olmadı değil mi?" Onlar konuşmaya başladıklarında daha fazla orada durma gereği duymadan arkamı dönüp ilerlemeye başladım.

efgan | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin