"Haramsın, yasaksın ama yaratılmışsın."
"Konuşma diyorsam konuşmayacaksın, dur diyorsam duracaksın. Tek bir kelimemi bile emir sayacaksın."
Diye bağırdı öfkeyle elindeki viski dolu bardak taşıp parmaklarının arasında süzülürken. "Yarattığım yalanda...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Agnes Obel, The Curse
(BIÇAK SIRTI İÇİN EDİT PAYLAŞTIĞIM bicaksirtiofficialHESABINI INSTAGRAMDAN TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN. BÖLÜM SONUNDA KÜÇÜK BİR DUYURU VAR. ÖPTÜM. BYE."
8. AV
(I)
Kemerburgaz'da ormanın derinliklerinde sessiz geceye kamufle olmuş 2006 model arabanın içerisindeydim. Hemen yanımda Eren oturuyordu, arka tarafta ise Çağatay ve Cemre vardı.
Nefes sesimiz bile duyulmuyordu gecenin bu vaktinde, arabanın az ilerisindeki koca ağacın dalına tünemiş baykuştan başka ses veren yoktu. Bu geceden sonra dağılacak tüm domino taşlarının sessizliğiydi bu, fırtınadan önce duyulan sessizlikti.
Bir rüzgar, kelebeğin kanat çırpması ya da Ulaş Saylan'ın attığı yanlış bir adım, nedeni önemli değildi o ilk taşın düşmesi için. Çünkü bazı olaylar kaderin ağına işlenmişti, yaşanmalıydı ve tüm dünya yerle bir olsa bile yaşanacaktı.
Direksiyonu kavrayan ellerim terlerken parmaklarım kramp girebilecek kadar kaskatıydı. Bakışlarım dikiz aynasının üstünde arkamda bıraktığım toz yığınını izliyordum, her şeyden habersizdim, avcının da av olabileceğini bu gece öğrenecektim.
"Çağatay benimle gel." Çağatay, Eren'e oranla daha iş görürdü. Fiziksel artıları olduğu kadar beyni en az hasara uğramayı en kısa yoldan bulabilme becerisine sahipti. Bundan tüm yol boyunca Mina'yı daha en başında kaçırmamız gerektiğini anlatıp durmuştu.
Eren en güçsüzümüzdü, paniğe kapıldığında onu frenleyebilecek tek kişi Cemre'ydi. Bu yüzden arkada kalmaları gerekiyordu, Cemre her zaman benim b planımdı, en çok güvendiğim planım.
"Evin burada olduğuna emin misin?" Çağatay arabanın kapısını açarken sordu soruyu. "Gecenin bu saatinde kurda kuşa yem olmayalım."
Araçtan inip patika yolun ilerisine bakarken sık ağaçların arasında parıldayan ışıkları gördüm. Anlık bir şeydi, hava pusluydu bu geceye ait her şey çok fazla silikti. "Aşağı yukarı 500 metre, patikadan gitmeyeceğimize göre belki daha az."