1. BÖLÜM "SONUN BAŞLANGICI"

1.9K 103 47
                                    

        Siren sesleri... Kargaşa... Koşuşturan insanlar... Telaş... Merak... Korku... Ya ölürse korkusu... Ya ölürse... Gözlerimde bu karmaşık duyguların oluşturduğu sis bulutu ile bindim ambulansın arkasına. Oradaki görevli, "Yakını mısınız?" diye sordu binmeden önce. "Evet" dedim, "Kızıyım... Kızı..." Göğsümde hapsolmuş bir serçe dışarı çıkmak, kaçıp uzaklaşmak istiyordu buradan. Evet, ait olduğu yer burası değildi. Bu ambulans değildi. Uçmak, kaçmak istiyordu, ya onu kaybedersem korkusundan. Ambulansın bir köşesine sindim, oturuyordum. Gözlerim dolu ve yüreğim telaşlı onu izliyordum. Ambulans görevlileri oksijen maskesini taktılar. Nabzına baktılar. "Durumu kritik!" dediler yüksek bir sesle. O ise, sanki ölmek üzere değildi. O haliyle bile yumuşak bakışları ile bana bakıyordu. Evet, onun da gözleri dolmuştu. İlerledim; yanına geldim. Sanki konuşmak istiyordu. Ancak ağzındaki oksijen maskesi buna izin vermiyordu. Elini ağzına götürdü ve eli titreyerek maskesini çıkardı. Bana baktı, kısık ve yorgun bir sesle, "Korkma kızım" dedi. Yutkundu, sesi çok çatallıydı. "Bak" dedi, "Eğer ben gidersem, o seni almaya gelecek. Ne olursa olsun onunla gideceksin" dedi. "Kim?" Diyebildim sadece. Sesim titriyordu. Annem bir kez daha yutkundu. "Aslında sana çok daha önce söylemeliydim. Ancak nasıl açıklayacağımı bilemedim. Şimdiye kadar sana açıklama yapmadığım için beni affet kızım. Sana, sana, söyleyecektim. Ama..."

        Bu cümlenin sonunu asla duyamadım. O an yaşadığım duyguyu da asla unutamam. Hani olur ya, sabah sıcak yatağınızdan kalkarsınız. Hava soğuk, ev de buz gibidir. O sıcak yatağın büyüsünden kalkar ve soğuk havanın ürpertisi ile titrersiniz. İşte öyle bir şeydi. Elleri hala ellerimdeydi. Dün akşam okul çıkışı ona aldığım bileziği hala bileğindeydi. Ama o artık orada değildi. O an sadece donduğumu hatırlıyorum. Çevremdeki görevlileri, hatta yeni can veren annemi bile değil. Sadece donduğumu hatırlıyorum. Sanki soyutlanmıştım. Yüzüme vuran soğuk su etkisi ile uyandım. Görevli yüksek sesle bana sesleniyordu. "Küçük hanım, küçük hanım iyi misiniz?" diyordu telaşla. Görevliye baktım. Bakışlarım tarifsiz ve anlamsızdı. Ne diyecekti ki bana? Sakın üzülme mi diyecekti? Nasıl teselli edecekti ki beni? Ölümün tesellisi var mıydı? Giden gitmişti. Söylenecek ne kalmıştı ki. Gözlerim yaşlı, görevliye baktım. O ise; "Bak küçük kız ne olur sakin ol. Başın sağ olsun. Annen için yapılabilecek bir şey yok artık. Seni bırakacağımız biri var mı, diğer yakınlarını arayalım mı?" dedi. Ruhunu yeni teslim eden anneme baktım. Sonra o görevliye baktım. Ve ağlamaya başladım hıçkıra hıçkıra. Kimse yoktu ki, bizim başka kimsemiz yoktu. Kime gidecektim? Artık ben ne olacaktım? Peki ya annem, tek varlığım, tek dostum... Onsuz nasıl yaşayacaktım? O an yapılacak bir şey yoktu. Çaresizdim ve çaresizliğin verdiği yoklukla ağladım. Hem ona, hem kendime...

       Birkaç gün sonra, ilaçların verdiği uyku hali ancak geçebildi. Hastanedeydim. Tam doğrulmak üzereyken, bir doktor içeri girdi. "Dinlen bakalım küçük hanım, acele etmek yok" dedi. Buraya nasıl gelmiştim? Yaşadıklarım rüya mıydı? Kafamda yanıtsız sorular dolaşıp duruyordu. Doktor kapıyı kapatıp bana doğru ilerledi. Ben, şaşkın şaşkın ona bakıyordum. O sırada yaka kartı gözüme ilişti. Yaka kartında psikiyatrist yazıyordu. Gözlerim doldu. Evet, yaşadıklarım rüya değildi. Benimle konuşmak için yanımda duran sandalyeye sakince oturdu. Şefkat dolu bakışları ile çerçevelediği gözlerini gözlerime dikti. "Bak" dedi, "Üzüntünü anlıyorum. Ama hayat hepimiz için planlar yapar. Ancak güçlü insanlar, her zaman hayatın bu karmaşık planında ayakta duran bir çınar gibidirler. Bence sen..." Lafını keserek, "Lütfen!" dedim. "Canımın yarısı nefes almıyorken,ben hayatın yaptığı planlardan konuşmak istemiyorum.Beni evime götürün" dedim. Gözlerimde dolu dolu duran duygu kümecikleri yanağımdan süzülüverdi aniden. "Onu..." dedim. "Onu görmek istiyorum, lütfen beni anneme götürün" dedim. Psikiyatrist, "Bak küçük hanım" dedi. "Bunlar için çok erken henüz. Hem annenin mezarının yerini bilmiyoruz.Biraz daha dinlenip öyle gidersin" dedi. Bir an, şaşkınlıkla gözlerimi açtım. "Nasıl yani?" dedim. "Annem mezarında mı? Kim yaptı!" dedim. "Bak küçük hanım sakin ol, yorma kendini" dedi psikiyatrist. Son derece sabırsız ve kızgındım.Beklemeye sabrım yetmiyordu. " Lütfen söyleyin. Annem nasıl toprağa verildi" dedim, titreyen sesimle. "Akrabalarınız geldi ve senin bu durumdan olumsuz etkilenmenden korktuklarını söylediler. Cenazeyi alıp gittiler. Ancak buradan ayrılmadan önce hep başında beklediler. Tabi ki, annenin mezarını ziyaret edebilirsin ancak önce akrabaların gelsin, onlar götürsünler seni. Hem onlar mezarın yerini de biliyorlar. Bizce önceliğin dinlenmen olmalı çok yorgunsun. Akrabaların hemen her gün geliyorlar. Biraz sonra tekrar gelirler. Sen sakinleş" dedi. "Akrabalarım mı..." dedim şaşkınlıkla. "Ne akrabası, kimlermiş onlar? Benim yaşayan akrabam yok ki!" dedim.

ALTIN ASALI EJDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin