11. BÖLÜM "YENİ BİR HAYAT, YENİ BİR AİLE"

429 54 41
                                    


     Primis alaycı bir ses tonu ile sözlerine devam etti. "Baki" dedi, "Ayrıcalıklıdır. Bir keresinde, kralımızın hayatını kurtarmıştır. Ayrıca; cadı olan annesini savaşta yalnız başına bırakarak, Zümrüdüanka'ya sığınmış ve kralımız tarafından ayrıcalıklı ilan edilmiştir. Yıllarca içeri girememiş, sonra kralımız onun için ayrı bir uygulama getirmiştir. Baki, dolaba girince bu dolabın ışığı maviye dönüşür ve dolap Baki'yi tanır" dedi. Baki'ye döndüm ve, "Bir insan nasıl annesini savaşta bir başına bırakarak gider? Bu nasıl korkunç bir şeydir!" diye kızgın bir ses tonu ile onu sorgulamaya başladım. Baki, "Prensesim" dedi. "Birincisi ben bir insan değilim. İkincisi, benim annem, babamı öldürdükten sonra; onu hemen orada yemiştir. Sıra bana zarar vermeye gelince, ben de onu savaş alanında terk etmek zorunda kaldım" dedi. Donuk bakışlarla Baki'ye baktım ve, "Annen, babanı mı yedi, bu nasıl olur? " dedim. Baki, "Zaman, prensesim" dedi. "Zamanla her şeyi öğreneceksiniz." Baki ve sihriminiler de ayıklayıcı dolaplardan geçtikten sonra bir odaya daha girdik. Gerçekten bu çok tuhaftı. İç içe birçok oda vardı. Önce avlu, sonra içinde oda kadar geniş olan bir dolap onun içinden geçince bir oda daha. Aklımı kaçırıyorum diye düşünmeye başlarken çevremi seyre daldım.

     İçinde bulunduğum odanın, her iki yanında büyük yeşil silindirler vardı. Silindirler o kadar büyüktü ki, yüksek tavana kadar ulaşıyorlardı. Primis anlatmaya devam etti. "Bunlar söyler duyar silindirlerdir. Ayıklama dolabından geçen kişi bu silindirlerin içinden geçer ve derdi ya da isteği ne ise krala anlatmak üzere görüntüsü içerideki odaya verilir. Bunu bir televizyon gibi düşünebilirsiniz. Kişi, bu silindirin içine girer ve kralın tahtının hemen karşısında duran yeşil zeminde belirir.Dileğini ya da derdini anlatır. Ancak, asla kralın karşısında duran ve sadece bir kişinin sığabileceği kadar olan yeşil alanın dışına çıkamaz. Yani, Zümrüdüanka halkı, asla kralla bire bir görüşemez. Ancak görüntüsü yardımı ile konuşur ve işitir. Bunun nedeni, kralımızı ve varislerini korumak içindir. Peri de olsa, sihrimini de olsa içerinde iyileri ve kötüleri olacaktır" dedi. Ve devam etti. "Sadece" dedi sesindeki kibiri gizlemeden kendisini göstererek, "Biz Konsey üyeleri" Baki'yi göstererek,"Saray başkoruyucuları" ve sesindeki kibiri alaya çevirirken diğer sihriminilere bakarak, "Ve saray görevlileri kralımıza yaklaşabilir. Büyük davetlerde bile kralımızın yanında onu korumak için onlarca sihir gücü yüksek görevli vardır" diye ekledi ve taht odasına doğru ilerledik.

     Bu oda son derece büyüktü. Mumlar ve pencereler girişteki gibiydi ama gözlerimi tahtların ihtişamından alamıyordum. Tahtların çevresinde büyük bir tribün gibi dizili bulunan cevizden yapma ve kahverengi kadifeli koltuklar vardı. Primis bana döndü ve eli ile odayı göstererek; "Prensesim, bu oda taht odasıdır. Büyük taht, Kral Altın Asalı Ejder'indir. Tahtların etrafında duran kahverengi tribün koltuklar ise Konseyin ve saray başkoruyucunun koltuklarıdır. Burada Zümrüdüanka'daki yönetim meseleleri konuşulur. Ve şikâyetler dinlenir." Dedi. Ben, "Peki"dedim Primis'e, "Büyük tahtın yanında duran diğer iki taht nedir. Primis?" O ise, "Efendim" dedi "Tahtlardan biri, diğer prenses Karamel'indir. Diğeri ise Prenses Karamel'in annesi Kraliçe Petunya'nındı. Ancak onun ölümünden sonra taht, bir gün döneceğiniz ümidiyle sizi bekledi" dedi. "Döneceğimi nereden biliyordunuz ki?"dedim. O sırada gür bir ses yukarıdan aşağıya doğru yankılanarak inmeye başladı.

     "Seni yıllardır izliyordum küçüğüm.Bir gün geleceğini biliyordum zümrüt gözlü prensesim" diye gürle yankılanan sesin olduğu yere doğru kafamı kaldırdığımda, büyük tahtın üzerinde; beyaz sakallı, uzun bıyıklı, tombul ve üzerinde altın işlemeli pelerini bulunan bir adamın şefkatle bana baktığını gördüm. Adam, ufacık bir el hareketi ile bir anda aşağıda belirdi. Bana doğru ilerledi Aynı benim gözlerime benzeyen zümrüt yeşili gözlerini gözlerime dikerken gözleri doldu." Gözlerin" dedi; "Onlar aynı benimkinin renginde, benim küçük prensesim" diye bana sarıldı. Ben biraz merak, biraz da tedirginlikle ona sarılırken dikkatimi diğer tahtta beliren; siyah pelerinli, dağınık kızıl topuzlu ve parlak kırmızı gözlerini bana dikmiş bir kız çekti. Kız, bana çok sinirli bakıyordu ve ellerini bağdaştırmış bizi izliyordu. Karşımda duran adam, sarılması bittikten sonra gözlerime baktı. Evet, dikkatli baktığımda gözlerimizin tonlarının bile aynıydı. Ellerimden tuttu ve, "Hoş geldin benim güzel kızım" dedi. O an anlamıştım ki bu karşımda duran ve bana şefkatle bakan adam benim babamdı.

     Buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum.

     Sizce, hikayenin gidişatı nasıl?

     Ülkeye yeni bir prenses geldi.Peki şimdi Prenses Karamel ve Prenses Jale arasındaki dengeler nasıl korunacak?

     Cevaplarınızı ve kıymetli yorumlarınızı bekliyorum.

     Yeni bölüm Çarşamba günü gelecek. Kendinize iyi bakın.

ALTIN ASALI EJDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin