Babam sert bir sesle, "Bu ne demek oluyor? Siz Zümrüdüanka'nın duvarını nasıl yıkarsınız! Bu ne demek biliyor musunuz savaş ilan ettiniz bize! Bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz seni çirkin cadı!" dedi. Karadul, "Unuttun galiba Ejder,bizi bu duruma sen sürükledin. Yıllardır sürgünler, zindan cezaları, elinde sihir gücü olmadan karanlıkta kalmak ne de olsa bizi biraz etkilemiştir. Beni yıllarca sürgüne gönderdiğini orada farelerle beslendiğimi herkes biliyor. Sürgün sonucu akademide eğitmen olmamam için ne kadar uğraştığını da öyle. Ama ne oldu bak başaramadın. Tıpkı bu savaşı başaramayacağın gibi!" dedi ve süpürgesi ile iyice havalanarak, "Selam olsun size Zümrüdüankalılar" diye bağırdı."Şimdi size yeni bir başlangıç ve güzel bir gelecek vadeden Kraliçemiz ile konuşacaksınız" dedi ve elinde bulunan eğik büğük, tepesinde yakut olan minik değneği ile gökyüzüne bir ışık fırlattı. Kraliçe Gece gökyüzünde görüntüsü ile belirdi."Merhaba Zümrüdüankalılar" diye sesi yankılanarak gökyüzünden titreye titreye duyuluyordu. Sonra konuşmasına devam etti, "Biz kimse zarar görsün istemiyoruz. Bize katılın ve yeni bir Kaf Dağı ülkesi kuralım.Kötülük yok, ayrım yok, eziyet yok.Bu zulüm bitsin artık" diye bağırıyordu. "Emegenlerimiz yıllarca aldıkları eğitim neticesinde bizim de şaşıracağımız ölçüde güçlenmişler.Hatta o kadar güçlüler ki ölülerimizi diriltmeden duvarınızı yıkmaya yettiler. Tabi ki savaşmak için onların da gücüne ihtiyacımız olacak" dedi ve anlamadığım dilden birkaç sözcük fısıldamaya başladı.
Başımızı çevirip baktığımızda, hepimizi daire içine almış ellerinde mumlarla binlerce cadı ve karabüyücü ayine başlamışlardı. Karadul ise havada ortalarında duruyor,Kraliçe Gece de onun asasından, daha da yukarıda yansıyordu. Ayin yapıldığını anlayan başalbayı,bir emegen, kıskıvrak yakalamış diğerleri de kertenkeleleri ile ayinin zarar görmemesi için Zümrüdüanka ordusunun tepesinde duruyorlardı. O kadar büyüktüler ki karşı koymak imkânsız gibi duruyordu.
Ancak korkulan oldu. Birkaç cümle sonra Kraliçe Gece'nin başındaki taç yansımasından aşağıda daire çizmiş binlerce cadı ve karabüyücünün başına kırmızı renkli ışıklar indi. Sonra bunlar Karadul'un üzerinde birleşti ve Lamippas işareti oldu. Karadul korkunç bir çığlık attı. Elindeki sihirli değnekten çok büyük, çok parlak, çok güçlü bir kırmızı ışık Ay'a doğru gitti. Ay, bir anda kırmızıya döndü. Etrafında ise Güneş gibi ışıklar, değişik renklerde çıkıyordu. Yer sallandı. Yerden karınca misali binlerce ölü Lamippaslı titreye titreye ve korkunç sesler çıkararak dirildiler. Ancak titremeleri çıktıktan bir iki saniye içinde kesildi. Ellerinde baltaları ile perilere ve sihriminilere saldırıyorlardı.
Periler, yıldızlı değnekleri ile "Roomiitaaba" diye bir sihir yaptılar ve sihir yaptıkları her bir ölü, toza dönerek etkisiz oldu. Ancak o kadar fazlaydılar ki, dedim ya karınca gibi hızla türüyorlardı. Emegenlerin bindiği dev kertenkeleler, gökyüzünden balo salonuna ateş fışkırtarak ortalığı aleve buluyorlardı. Birkaç peri ve sihrimini adeta yanmak üzereyken son anda kurtarılmışlardı. Eğitmen Yanardağ, kırmızı gözleri ve korkunç yüzü ile haykıra haykıra perileri yakalayıp elindeki sihirli kırmızı kılıçla öldürüyor ve yerde sürüdüğü çuvalının içine atıyordu.
Başalbay, emegenin kavramasından kurtulur kurtulmaz hemen ordusu ile saldırıya geçti. Babam; beni ve Karamel'i apar topar saraya doğru sürükledi. İçeri girdik. Dışarıda kapıda binlerce peri sarayı savunuyorlardı. Aşağı kattaki zindanlara doğru gidiyorduk. Zira zindanlarda artık Lamippaslılar kalmamıştı. Hepsi serbest kalmış,Lamippas ordusuna katılmışlardı.Boş duran zindanların ilerisinde büyük gümüş renkli bir kapı vardı. Bu kapı bir sığınağa açılıyordu. Babam, beni ve Karamel'i apar topar bu sığınağa bıraktı. Ben tam o gitmek üzereyken, "Baba dur, gitme! Dışarısı çok tehlikeli" dedim. Babam bana baktı, ellerimi ellerine aldı ve, "Korkma. Merak da etme benim küçüğüm. Hem ben bunu yapmak zorundayım. Unuttun mu? Senin baban Kral Altın Asalı Ejder. Bir kral; Zümrüdüanka Ülkesi'nin hükümdarı nasıl kaçar bir savaştan?Bu asla olmaz. Sen burada kardeşinle otur. Çünkü siz veliahtsınız ve size zarar gelmemesi gerekiyor. İkiniz de bu ülkenin,Zümrüdüanka'mızın geleceğisiniz unutmayın" dedi ve gümüş kapıyı arkadan kilitleyerek uzaklaştı. Uzaklaşırken Baki'yi çağırdı ve onu yakın koruması yaptığını,geçitin başına da 20 adet peri koruma istediğini söyledi. Baki'nin,"Peki kralım" diyen sesinin yansıması uzaktan bile duyuluyordu.
Çok can sıkıcı bir durumdu.Hezaren, Papatya, Şimşek ve Okyanus dışarıda; ne olduğunu bilmediğim bir durumda,üstelik de tehlikenin tam ortasında duruyorlardı. Ben ise güya korunmak adına bu ikiyüzlü şeytanla aynı sığınakta resmen dakikalarımı öldürüyordum. Ona sert bir bakış attım. Karamel her zamanki umursamazlığı ile, "Ne oldu benim canım kardeşim? Neden bu kadar üzgünsün? Bak iki kardeş ne güzel oturuyoruz burada" diye yanıma gelmeye başladı ve etrafımda daireler çizerek kısık seste fısıldamasına devam etti. "Okyanus'un nasıl acaba şimdi? Belki de bir emegenin sopasının ucundadır. Ya da bir kertenkeleye yem de olmuş olabilir. Eğitmen Yanardağ, onu öldürmüş çuvalında sürüyor da olabilir, Belki de bir cadı onu kendisine eş olarak seçmiş ve Lamippas'a götürüyordur olamaz mı?" dedi ve küçük bir kahkaha attı.
Ben bir hışımla bileklerinden tuttum ve onu duvara yasladım. Bu kadar güçlü olduğumu bilmiyordum. Belki de aklım Okyanus ve arkadaşlarımda olduğu için onun bu umursamaz davranışını hazmedememiştim. Sebebi ne olursa olsun onu cezalandırmak adına duvarda iyice sıkıştırdım. Yutkundu, gözlerindeki korku bir bakışta anlaşılıyordu. "Sen ne yapıyorsun zavallı! Sen ne hakla bana böyle davranırsın!" diye üstten üstten kısık sesle konuşmaya başladı. Ben saçlarını ellerime doladım, "Sensin zavallı! Beni dinle!" diye bağırdım. "Sen kim olursan ol asla bu şekilde konuşamazsın! Günlerdir senin ucuz şımarık numaralarına sırf babam üzülmesin diye katlanıyorum. Senden korktuğumdan falan değil. Bunu o küçük beyninden çıkar! Bir daha Okyanus'a da arkadaşlarıma da dokunmayacak onlarla ilgili konuşmayacaksın yoksa.."
Karamel lafımı kesti. "Yoksa ne olur? Seni ucube! Sen derdine yan. Emin ol bu savaşta öleceksin. Ya da esir düşeceksin.Ben de yeni kraliçe olarak senin için hiç de hoşuna gitmeyecek kararlar vereceğim seni çirkin yaratık!" dedi. Ben saçlarını daha da elime doladım. Karamel ufak bir çığlık attı. "Sana sesini kes dedim! Sanırım annenden kaynaklı soyunda geç anlama problemi var diye tısladım" Karamel elimden kurtuldu ve beni yere düşürerek elleri ile bileklerimi sıktı. Gözleri şeytan gibi parıldıyordu. "Annem ha! Sen kimsin de benim annemin adın ağzına alıyorsun. Benim annem saf kan bir cadıydı. Benim annem kraliyet üyesiydi. Daha da önemlisi ne biliyor musun? Benim annem Kral Altın Asalı Ejder'in karısıydı. Senin annen neydi gel bir daha hatırlatayım" dedi boğazıma daha da sarılarak. "Senin annen bir insandı. Senin annen sıradan bir kadındı. Daha da önemlisini söyleyeyim sana. Senin annen, babamın basit bir gönül macerası idi. Sen, öyle bir annenin kızısın Jalecik" dedi.
Ben ayağımla karnına bir tekme attım. Karamel bir tarafa yığıldı kaldı. Sinirden çıldırmış gibi bağırmaya başladım. "Haddini bil! Seni zavallı. Taht için, tac için yapamayacağın yok senin.Sen benim annemin de babamın da tırnağı olamazsın. Şu anda bu kargaşanın sebebi ne? Lamippas'ın ajanı? Hadi söyle! Herşey senin yüzünden! Dışarıda binlerce cadının karabüyücünün baloda ne işi var?" diye üstüne yürüdüm. "Baban ha! Baban! demek babanı o kadar düşünüyorsun. Peki şu anda baban yaşıyor mu bunu biliyor musun? O uğruna canını verecek kadar sevdiğin Okyanus'un yaşıyor mu? Hadi söyle! Şu anda biz bu zindanın dibinde, karanlıkta dururken dışarıda neler oluyor seni zavallı! İşte bunlar senin suçun. Sen ancak busun işte bir ispiyoncu! Hak etmediği şeyleri oyunlar ile almaya çalışan ikiyüzlü bir kişisin ve maalesef benim kardeşimsin. Senden utanıyorum!" dedim ve dış kapıya vurmaya başladım.
"Çıkarın beni buradan! Hadi çıkarın!" diye bağırıyordum. Görevlilerden biri, "Sessiz olun prensesim, yoksa yerinizi belli edeceksiniz!" dedi kısık sesle. Ben, "Beni buradan çıkarın yoksa kendi imkânlarımla çıkmaya çalışırım! O kadar yüksek bağırırım ki sonunda tüm emegenleri tepenize toplarım. Buradan buharlaşarak çıkamıyorum. Zindan olduğundan koruma sihri var. Çabuk kilidi açın bu bir emirdir!" diye bağırdım. Bedeli ne olursa olsun bir an önce buradan çıkmak için haykıra haykıra bağırıyordum.
Evet, savaş başladı.
Ancak sadece iki ülke arasında değil,
İki kız kardeş arasındaki savaş da başladı.
Bakalım bu savaş nasıl son bulacak?
Okumaya ayırdığınız vakit ve oylarınız için teşekkür ediyorum.
Yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASALI EJDER
FantasíaDüşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'nda bulunan, Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıymış. Ve siz kimsesiz kaldım derken; aslında hiç bilinmeyen...