6.BÖLÜM "ANNEM Mİ? MAALESEF O, BİR CADI."

692 71 28
                                    


     Evet, yanlış görmemiştim. İçeride sadece masalar vardı. Masalara doğru ilerledik. Dikdörtgen şeklindeki kırmızı tahta bir masaya oturduk. Ben masanın baş kısmına otururken; Baki tam karşımdaki sandalyeye, sihriminiler ise masanın kenarlarındaki sandalyelere oturdular. Evet, masanın sadece kenarları ve kanarlarında tabak ve bardak yerleri vardı, ortası boştu. Ben şaşkın şaşkın etrafıma bakınırken; birden masanın ortasından katlana katlana kocaman demir bir küre çıktı. Kürenin tepesinde, ufak antene benzeyen sarı nesneler çıktı. Kürenin tam ortasında, iki siyah nokta ve alt kısmında bir kırmızı nokta oluştu. Ve dikkatle baktığımda, o iki siyah noktanın göz, kırmızı noktanın da dudak olduğunu, kürenin tepesindeki sarı antenlerin de saça benzediğini gördüm. Nefesimi tuttum ve merakla küreye bakıyordum. Kürenin dudakları hareket etmeye başladı. "Evet, Gizemli Geçit Meydanı'nda uğrayabileceğiniz en lüks restorana hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?" dedi. O sırada Baki; "Sen ne önerirsin Puding? Haftanın yemeği nedir?"diye küreye seslendi.Kürenin siyah gözleri birden kocaman oldu ve mekanik sesi ile, "Ooo Baki, sen mi geldin? Hoş geldin. Buraya gelmeyeli epey oluyor herhalde, artık yemek listeleri günlük çıkıyor" dedi. Ve tepesindeki antenleri Baki'nin ellerine uzattı. Baki de, o uzattığı anteni el öpermiş gibi öptükten sonra, "Çok güzel görünüyorsun Puding" dedi küreye. Küre, mekanik sesi ile tiz bir çığlık attı ve, "Evet farkındayım!" dedi, ve kısık sesle devam etti."Karşı masadan garson robot Ketçap ile aramız çok kötü. Beni çok kıskanıyor. Ben ondan daha güzelim ne de olsa" dedi. Baki de,"Kesinlikle" diye güldü. Sihriminiler; "Puding, sen saçlarını mı boyattın? Sanki pembeydi saçın" dediler. Küre de, "Evet" dedi. "Pembeydiler, ama bilirsin işte sıkılıverdim birden. Ben de sarıya boyattım. Nasıl, çok güzel olmuşum değil mi?" diye bir çığlık daha attı. Sihiriminiler hep bir ağızdan, "Evet çok güzel olmuşsun" dediler.

     Ben, tüm bunlar olurken donuk bir şekilde onları izliyordum. Her zaman görmeye alışık olmadığım bir manzaraydı masanın ortasından çıkıp konuşan küreler. Küre birden bana doğru döndü ve, "Bu..." dedi. "Yoksa bu.." Baki, "Evet" dedi "Karşındaki,Majesteleri Prenses Jale." Küre birden gözlerini yumdu ve, "Hoş geldiniz prensesim" dedi. "Ben Puding. Bu masanın garson robotuyum. Ne istersiniz?" dedi. Ben şaşkın şaşkın; "Ben mi? Şeyyy... Patates kızartması var mıydı acaba?" dedim. Küre bir tiz çığlık daha attı ve, "Patetes mi? Burada ne yemek isterseniz var majesteleri" dedi. Sonra Baki'ye ve sihriminilere döndü ve, "Sizler ne yemek isterdiniz?" dedi. Baki, "Biliyorsun her zamankinden" dedi. Sihriminiler de hep bir ağızdan, "Sütlaç!"diye bağırdılar ve küre birden geldiği gibi masanın içine geri döndü. İki üç saniye içinde yine katlana katlana açıldı. Saçları tel tel olmuş ve her bir telinde bir tabak ile karşımıza geldi. Ve saçlarının o antenleri ile tabakları masanın kenarlarında duran tabaklıklara bıraktı. Sihriminilerin tabaklarında sıcak sütlaçlar,Bakinin tabağında üzerinde dumanı tüten, kırmızı bir tuğla ve benim tabağımda ise patates kızartması ile salata vardı. Sonra birden, tabaklığın hemen yanında duran ufak boşlukların içinden çıkan cam bardakların içine, saç tellerinden birinde taşıdığı sürahi ile mavili yeşilli içecekler doldurdu. Göz attığımda, bu içeceklerin içinde yeşil beyaz noktalar yüzüyordu. Sihriminiler içinden tombul olanı, İşte en sevdiğimden diye önündeki değişik sıvıyı bir dikişte içiverdi. Primis, "Hep böyle obur olmak zorunda mısın? Seni yürüyen ufak fil yavrusu" diye onu azarladı. Oradakilerin hepsi Primis'in söylediklerine güldüler. Baki, "Prensesim, bu gizemli geçit meydanı şerbetidir. Bir deneyin tadı nefistir"dedi. Tadına baktığımda, şerbetinin tadının son derece nefis olduğunu söyledim. Puding, teşekkürler etti ve hepimize iyi günler dileyerek masanın içine geri döndü.

     Ben şok olmuş bir şekilde Baki'ye bakıyordum. Baki, önünde duran tuğlayı, sanki benim tabağımdaki patates kızartmasını yiyormuş gibi çıtır çıtır yemeye başladı. Merakla, "Sen o tuğlayı nasıl yiyorsun?" dedim Baki'ye. Sihriminilerden biri, "Majesteleri, Baki yarı emegendir. Yani devdir. Onun için keskin dişleri ile her şeyi yiyebilir" dedi. Baki ise sihriminiye döndü ve, "Tomütom, sen önündeki sütlaça baksana. Tabi bir de iki kilometre önünde giden göbeğine. Az ye biraz az" dedi. Diğer sihriminiler kıkırdamaya başladılar. Baki ise, ağzındaki lokmasını bitirip, "Prensesim, burası Gizemli Geçit Meydanı'ndaki restoranlardan biri, hepsi bu özelliktedir. Burada istediğinizi yersiniz. Her masanın sorumlu olduğu garson robotu vardır dedi ve eli ile restoran tabelasının önünde duran tuhaf makineyi gösterdi, şu ileride duran kutuyu görüyor musunuz? dedi. Dışarı baktığımda, bütün binaların önünde mavili morlu homurdanan çirkin büyük kutular vardı. Baki konuşmaya devam etti, "Onun adı taşır dururdur. Yemeğimizi yedikten sonra Kaf Dağı paralarımızı o kutulara atarız. Onlar da parayı, meydanın sonundaki kuleye taşırlar ve kulenin tepesindeki Mavi Sihrimini'ye verirler. O sihrimini bu meydanın kurucusudur. Toplanan paralarla bu restoranların, otellerin ihtiyaçlarını karşılar. Eksikleri yeniler, artan parayı da kendine ayırır. " dedi. Ben, "Anladım, ancak sen neden tuğla kemiriyorsun bir tek onu anlamadım" dedim. Baki, "Tomütom'un dediği gibi ben yarı emegenim, yani sizin deyiminizle devasa bir adamım prensesim. Babam emegen idi." dedi. "Peki annen" dedim; O, ise sesinin tonunu düşürerek, "Annem mi? Maalesef, O bir cadı" dedi.

ALTIN ASALI EJDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin