39.BÖLÜM "CADI KARADUL"

140 27 2
                                    

     Ben,gururla yaptığım sanat eserine bakarken saatin altı olduğunu yeni fark etmiştim. Bu gece savaş çıkacaktı. Onun için, odamdaki tüm kıymetli eşyalarımı ve canım anneciğimden kalan tüm anılarımı üç boy bordo bavula sığdırdım. Odamda dolaplarım adeta bomboş kalmıştı.Sadece göstermelik birkaç parça elbise ve değersiz eşya bıraktım odamda. Hiç vakit kaybetmeden sarayın dışına buharlaştım. Arabam daha orada bekliyordu. Arabama bindim ve gölün kıyısındaki selvi ağacının yanına eşyalarımı bırakarak saraya geri döndüm. Bir saat sonra Karadul, küreme bir çağrı attı. Ben, küreme baktım ve "Buyurun eğitmenim müsaitim" dedim. Cadı Karadul; "Kraliçem hazırlıkları tamamladınız herhalde. Ben bavulları teslim aldım. Organizasyonun da tamamlandığını, alışverişte bulunan robotlardan duydum" dedi ve hemen yanımda duran elbiseye bakarak, "Elbiseniz de çok güzel görünüyor, ama rengi hariç. Neden bu rengi tercih ettiniz ki?" diye sordu. Ben ise, "Zümrüt rengi eğitmenim; Zümrüdüanka kraliçesine başka hiçbir renk yaraşmaz. Hem, hep o Jale mi yeşil giyecek? Bu sefer de ben giyme kararı aldım" dedim sesimdeki kibiri saklamayarak. Cadı Karadul, "Doğru söylediniz kraliçem" dedi ve Sözlerine devam etti, "Bak, sakın unutma.Balo esnasında hiçbir tatsızlık çıkarma.Herkes senin ne kadar uyumlu olduğunu görsün. Unutma, tahta sen geçeceksin. Baloda da senin halkın olacak. Onun için onların tepkisini çekecek, seni istemelerini engelleyecek bir duruma ortam oluşturma. Bu gece 3. Pembe ay. Yarın pembe ayın son gecesinde taç giyeceksin benim güzel Lamippas kanlı kraliçem" dedi.

     Eğitmen Karadul'u çok seviyordum.Çocukluğumdan beri gizliden gizliye görüşüyorduk. Güzeller güzeli annemin en kıymet verdiği kişilerdendi. Zaten annemin de eğitmeniydi. Kendisi hiç evlenmemişti. Yaşamını sihire ve öğrenmeye adamış bir cadıydı. Zaten tipik bir cadıydı. Lamippaslıların yarısı maalesef böyleydi. Sivilce ve irin dolu yüzlü, uzun sivri burunlu, yeşil buruşuk tenli oluyorlardı. Ancak, erkeklerini peri erkeklerinden ayırmak mümkün değildi. Kara büyücüler de tıpkı peri erkekleri gibi yakışıklıydılar.

     Eğitmen gittikten sonra saatin 7 olduğunu gördüm. Hemen babama küreden bağlandım. Ve hazırlıkları tamamladığımı, seçtiğim organizasyon eşyalarının, yiyecek, içecek ve süslerin saat üçte peri görevlileri ile getirileceğini, saat beşe kadar saray bahçesini güzelce hazırlayacaklarını söyledim. Çok yorgun olduğumu da ekleyerek saat üçe kadar uyuyacağımı, dörtte organizasyon ekibini teftiş için ineceğimi ekledim. Babam gözünde sevgi ve umut parıltısı ile, "Çok teşekkür ederim meleğim. Bu işin altından kalkacağını biliyordum benim güzel prensesim" dedi. Ben de ona gülümsedim. Ne de olsa babamdı. O benim yaşayan tek kandaşımdı. Annemden sonra tek dayanağımdı, ona sadece kızgındım. Ancak ben kraliçe olunca o da başdanışman olacaktı. Sadece bana, kraliçesine sadık olacak; biricik kızının yanında duracaktı. Bu düşüncelerden sıyrıldım ve kendimi yeniden yatağıma bıraktım.

     Uyandığımda saat dört buçuğa geliyordu. Nasıl kalktım, nasıl hazırlandım bilmiyorum. Üzerime geçirdiğim pembe mini bir elbise, ayağıma pembe-siyah babetlerle bir anda dışarıya buharlaştım. Saçlarımı da tepemden toplamış, gözlerime pembe tonlarında makyaj yapmıştım. Apar topar hazırlığın bulunduğu alana indim. Babam beni görünce bir kahkaha attı. "Karamel'im, kızım sanki okula gitmek isteyip de geç kalan çocuklar gibisin. Ama hazırlıklar gayet yerinde. Hem ben hazırlıkları teftiş ediyorum, çok iyi bir iş çıkarmışsın. Işıklandırmalar, taptaze karanfil ve orkideler, masalar, yiyecek ve içecekler... Ah benim meleğim senin bu işin altından kalkacağın belliydi zaten" dedi. Ben, babama sarıldım ve gözlerinin içine baktıktan sonra yanından ayrılarak hazırlıklarla meşgul oldum. Yarım saatlik teftişten sonra, giyinmek istediğimi söyleyerek sarayın yolunu tuttum. Balo yaklaşıyordu ve ben anca hazırlanırdım. Giderken sarayın doğu tarafında bir hışırtı duydum. Rüzgâr ya da kelebeklerdir diye düşünürken; Okyanus'un babasının o tarafa yalnız gittiğini gördüm. Orada ormandan başka bir şey yoktu. Onun orada ne işi vardı ki? Hemen onu takibe aldım. Gizlice onu izledim. Ormanın önüne geldiğinde, "Simetonoke" diye sihirli sözcükleri bağırdı.

ALTIN ASALI EJDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin