Ben bir an düşündüm. Evet taht ve tacı çok istiyordum. O, Jale'nin gölgesi olmak da istemiyordum ve kendimden emin bir şekilde, "Evet kraliçem" dedim. Kraliçe Gece, "Ne pahasına olursa olsun, arkanda kimi bırakmış olursan ol, bizim tarafımızda yer alacaksın tamam mı Karamel?"dedi. Ben hiç düşünmeden, "Evet" dedim. Kraliçe ben olmalıydım. Kraliçe Gece duyduğu sözden memnun olurcasına kendisinden haber beklememi ve giyinerek baloya gitmemi söyledi. Ben Kraliçe Gece'yi dinledim ve kıyafetlerimi giyerek aynanın karşısında saçlarımı yaptım. Kızıl saçlarımı balon bir topuz yaptım, takılarımı taktım. Ayakkabılarımı da giydim, Okyanus'un bana aldığı parfüm yerde duruyordu .Odam temizlenmişti ama parfüm yatağın altında kalmış ışıldıyordu. Onu yerden aldım kendime sıktım. Şimdi yalancıktan da olsa kaçırılacaktım. Acaba Okyanus beni merak eder miydi? Ona gitmeden bir anı bırakmam gerektiğini düşündüm. Parfüm şişesini de yanıma alarak aşağıya buharlaştım. Balo başlamış, birer ikişer misafirler geliyordu. Tıpkı istediğim gibi çok güzel bir organizasyon olmuştu. Kocaman saray bahçesinin etrafı renk renk mumlarla süslenmişti. Fıstık yeşili, tüllü, tek kişilik masalar tüm zarafeti ile bahçede konukları ağırlamak için duruyorlardı. Masaların üzerinde çeşit çeşit ikramlıklar duruyordu. Dikkatli baktığımda Tomütom'un o ikramlıklardan gizlice atıştırdığını gördüm. Bu sihrimini ne kadar da oburdu böyle. Davetlilerin çoğalmasını bile beklemeden yiyecekleri bitirecekti. Yanına gittim. Ve onu sert bir şekilde uyardım. O da ağzı dolu bir şekilde özür dileyerek apar topar diğer sihriminilerin olduğu yere gitti.
Ben, omuz silkerek etrafımı seyretmeye devam ettim. Etrafta esen ılık meltem, cıvıl cıvıl ışıklarla süslenen ağaç yapraklarını dalgalandırıyordu, Orkideden ve karanfilden renk renk çelenkler bahçeyi süslüyorlar, üç adet taht da bahçenin en göz alıcı köşesinde etrafında zümrüt renkli küpler, küplerin içinde de ateş böcekleri ile varlığını sergiliyorlardı. Havuz üç boyutlu olarak sanki yerin altından daha da derinde görünüyor, içinde de mor,lacivert,beyaz,sarı renkli ışık balıkları dans ediyorlardı. Rengârenk anka kuşları semalarımızda uçuyor, gagalarında taşıdıkları renkli konfetileri aşağıya bırakıyorlardı. Ben yaptığım işten keyif alırcasına zümrüt renkli kıyafetimi sürüyerek tahtıma yaklaştım. Tam o esnada Jale karşıdan geliyordu. Altın renkli kabarık bir elbise giymiş, saçlarını düzleştirerek yarım bir topuz yapmış; gözlerini süze süze, elinde yelpazesi ile sanırsın evrenin kraliçesiydi. Aşağıdan ona baktım ve, "Ne kadar da güzel olmuşsun benim canım kardeşim" dedim. Daha da yanına yaklaşarak, "Eee organizasyonumu beğendin mi?" diye fısıldadım. Jale, "Çok güzel olmuş ama bunun altından bir şey çıkmasını bekliyorum ne de olsa seni tanıyorum artık" dedi. Ben, "O kadar da tanıdığını düşünme daha bir şey görmedin, seni pis ispiyoncu?" diye fısıldadım. Jale, "Ben yapmam gerektiğini yaptım. Ne oldu planlarınız suya mı düştü? Yarın son pembe ay.Zaten ondan sonra 40 sene geçit açılamayacak. Sizin de Zümrüdüanka'yı yenme şansınız olmayacak. Her şeyi Okyanus'tan öğrendim. Zaten 40 sene içinde de kraliçe olacağımdan senin bu saltanat hayalin suya düşecek benim canım kardeşim" dedi. Ben hiddetle, "O kadar emin olma. Kendin dedin daha yarın gecemiz var. Hadi sen son zamanlarının keyfini çıkar sahte kraliçe" dedim gözlerimi kısarak. Sonra karşıdan gelmekte olan Okyanus'a seslendim ve onun yanından ayrıldım.
Okyanus, çok yakışıklı görünüyordu. Mavi bir smokin giymiş, yakasına da beyaz bir karanfil takmıştı. Bu hali ve bebek yüzü ile adeta bir meleği andırıyordu. Okyanus beni es geçerek Jale'nin yanına doğru ilerledi. Ancak ben onu kolundan tuttum ve, "Beni ezip geçmeden önce seninle son bir kez konuşmam gerek" dedim. Jale yanımıza geldi ve,"Ne oluyor Karamelciğim? Konuşarak elde edemeyeceğin şeyleri zorla mı almaya çalışıyorsun? Okyanus'un kolunu bırak lütfen" dedi. Ben ona aşağılayıcı bir bakış atarak, "Hadi ya bana ne yapacağımı sen mi öğreteceksin? Sen karışma biz Okyanus'la özel bir şey konuşacağız şimdi" dedim. Okyanus, "Ne konuşacaksan Jale'nin önünde konuş! O benim yabancım değil" dedi. Ben, "Ama özel" dedim ve, "Son konuşma, biraz anlayış lütfen iki arkadaş gibi. Düşün ve bana sadece 2 dakika ayır" dedim. Okyanus, Jale'nin yanında; "Karamel hadi şimdi söyle ne söyleyeceksen" diye bir daha ekledi. Ben sesimi yükselttim. "Ne oldu Okyanus? Sahibin olmadan kıpırdayamıyor musun yerinden? Birkaç dakikanı alır. Ama Jale izin vermiyor mu sana? Ah kıyamam" diye haykırdım. Herkes bana bakıyordu. Hatta babam bile uzaktan bana bakıyordu. Okyanus'un babası buraya gelmeyi düşündü birkaç adım attı, ama Başyargıç onu kolundan tutarak arkaya doğru yürümeye başladı. Okyanus, "Tatsızlık çıkmasın Jale. Ben iki dakikaya kadar geliyorum" dedi ve benimle kır çiçeği korusunun olduğu kamelyaya yürüdü. "Ne istiyorsun Karamel? Hadi anlat artık. Beni de kendini de rezil ettiğinin farkındasındır umarım" dedi. Ben elinden tuttum ve gözlerinin içine baktım. "Hadi bana baksana hiç mi güzel olmamışım? Yeşil hiç mi yakışmamış ilk kez giyiyorum" dedim. Okyanus, "Konumuz bu değil, beni buraya neden çağırdığını sordum" dedi. Ben, "Bak dedim sana, her an her şey olabilir demiştim. Bu her şeyin içinde bana zarar gelme ya da sana zarar gelme ihtimali de var.Ben seni çok sevdiğimi bir kez daha söylemek istedim" dedim ve iki elini de ellerimle tutarak gözlerinin içine baktım. Sonra pırıltılı zümrüt desenli çantamdan parfüm şişesini çıkardım. "Bunu hatırladın mı aşkım" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASALI EJDER
FantasíaDüşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'nda bulunan, Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıymış. Ve siz kimsesiz kaldım derken; aslında hiç bilinmeyen...