(Hikaye, kaldığı yerden Prenses Jale'nin ağzından anlatılmaya devam ediyor)
Onunla dans ediyorduk. Ah... Onun kollarında ne kadar da hafiflemiş hissediyordum kendimi. Bulutlarda yürümek gibi, rüyanda nefesini alıp bir anda uçuyormuşsun gibi bir mutluluk... Ne anlatılır ne öğrenilir sadece yaşanır bir mutluluk... Mavi gözlerine baktığımda ayaklarımın nasıl hareket ettiğini bilmiyorum. Nerede olduğumun, kim olduğumun da bir önemi yoktu. Sadece an... Evet, sadece o anın bir önemi vardı. bunun adı; evet bunun adı aşk olmalı idi... Tam onun kollarında kendimi kaybetmişken iki çift kırmızı gözün üzerimde kesilmesi ile bulutlar ayağımın altından kaydı. Karamel gözlerini dikmiş benim mutluluğuma bakıyordu. Kendisinin zamanında elinde tutamadığı, benimse şu anda elimle sımsıkı kavradığım mutluluğu kıskanıyordu. Ancak başarılı olamayacaktı. Ne kadar da istese benim mutlu olmamı engelleyemeyecekti.
Aslında onun için çok üzülmüştüm. Ne de olsa kardeşimdi ve Lamippas'ta nasıl bir eziyet ile karşı karşıya kaldığını bilemezdim. Ama bunun konumuzla bir alakası yoktu. Okyanus benimdi. O ne kadar da aramızı bozmaya çalışsa da o bana aitti. Karamel bir anda yerinden fırladı. Umursamaz bir tavırla yanımıza gelerek, "Merhaba Okyanus. Aaa sana da merhaba, benim sevgili gerçek veliaht prensesim doğrusu iyi numaraydı. Bir an için zindana gittiğini düşünmüştüm. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Neyse ki yanımızdasın benim canım kardeşim" dedi. "Yılan!" dedim içimden, ancak bir yılan bu şekilde konuşabilirdi. "Ne kadar üzüldüğünü tahmin ediyorum, benim canım kardeşim" diye aynı alaycılıkla kendisine cevap verdim.
Karamel gözlerin kısıp, yukarıdan yukarıdan bakıp konuşmasına devam etti. "Bu benim partim Jaleciğim biliyorsundur herhalde. Rica etsem sevgilinle bir dans edebilir miyim? Merak etme onu yemem, sadece bir dans. Hem onunla konuşacak şeylerim var" dedi. Ben, "Onunla neden dans etmek istiyorsun? Dans edecek pek çok yakışıklı peri var etrafta" dedim. Karamel ise, "Ama o perilerin bir tanesi Okyanus değil" dedi. Sonra sinsice gülerek, "Tabi, Okyanus'a izin vermezsen gidip babasından izin almayı düşünüyorum.Ya da senin babandan da olabilir. Altı üstü bir dans. Hem biliyor musun gitmezden önceki gece onunla özel bir şey yaşadık. Onda bir emanetim kaldı onu alacağım tatlım" dedi.
Ben şok içinde bir anda ellerimi Okyanus'un boynundan indirdim. "Sen dalga geçiyorsun herhalde! Ya da hayal görüyorsun! Ne özel bir şeyi?" dedim. Karamel ise, "Özel tatlım, senin bunlara aklın ermez. Odamdaki ince uzun parfüm şişesini hatırlıyorsun değil mi? hani sana geçenlerde odama geldiğinde Okyanus'un önceki dönem bana doğum günümde aldığı parfümden bahsetmiştim" dedi. Ben, onaylarcasına başımı salladığımda Karamel bir anda yeniden yılanlaştı. "İşte o parfüm şişem Okyanus'ta kalmış. Herhalde cebinde olacak değil mi aşkım?" dedi.
Ben, "Ne cebi, ne diyor bu!" diye Okyanus'a bağırdığımda, etrafımda dans edenlerin bize bakmakta olduğunu fark ettim. Bir anda Papatya ile Şimşek yanımıza geldiler ve bizi apar topar sarı lale kamelyasına götürdüler.
Bu kamelyanın etrafı lale çiçekleri ile kaplıydı. Zaten tüm kamelyalar isimlerini etraflarını çevreledikleri çiçeklerin isimlerinden alıyorlardı. Tahtadan bir kamelyanın yanına geldik. Papatya; "Şimdi konuşun, herkesin size baktığını fark etmediniz mi? Siz ikiniz de Zümrüdüanka'nın iki prensesisiniz davranışlarınıza dikkat edin" diye kızdı bize. Ondan böyle bir sinirlenme çok beklenmezdi. Zira, Papatya biraz çekingen bir kızdı. Ben Okyanus'a bakarak,bir açıklama beklediğimi Karamel'i yalanlaması gerektiğini hatırlattım. Karamel usul usul Okyanus'un yanına yaklaştı. Ona sarıldı. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Ben sinirden deliye dönmüştüm. "Sen ne yapıyorsun!" diye ittim onu.
Karamel, "O gece onunla öpüştük. Tam ona sarıldığımda o da bana sarılıyordu. Beni o kadar iyi sarmalamıştı ki elimde duran ince şişeyi eliyle fark etti. Şişeyi aldı ve kendi cebine koydu" dedi. Ben, "Yalan!" dedim, "Sen yalancı bir yılansın!" Karamel kahkaha attı ve, "İspat etmemi ister misin? Saf prenses hadi durma sevgilinin cebine bak hadi! Korkmuyorsan bir damla cesaretin varsa burada bu iki şahidin huzurunda bak, biricik aşkının cebine, seni tuhaf yaratık" diye tısladı. Ben, Okyanus'un cebine elimi attım. Okyanus, bunun yalan olduğunu başka bir açıklamasının bulunduğunu söyleyerek beni itti. Ancak ben o parfüm şişesini cebinde hissettim.
Delirmiş şekilde şişeyi çıkardım ve o şişe ile birlikte hayal kırıklıklarım da açığa çıkmıştı. "Demek doğruymuş, sen beni nasıl aldatırsın?" diye fısıldadım. Okyanus, "Bak Jale doğru değil. Onun anlattığı gibi değil, biz o gece..." "Sus" dedim "Sus! Git artık bitti! Benden uzak dur! İkimizi birden idare ettin. Hayatımda senin kadar yalancı bir kişi görmedim, defol git benim sarayımdan!" dedim ve onu saraydan kovdum. Okyanus, "Hayır!" dedi "Beni dinlemeden gitmeyeceğim. Ben masumum bak Jale..." dedi ben yine lafını kestim, "Güle güle!" dedim ve arkamı döndüm.
Karamel, "Kovuyorsun ha! Peki kimi nereden kovuyorsun? Daha doğrusu sen kendini ne sanıyorsun? Kimin sarayı burası? Benim de sarayım burası.Şu anda burada ailesi ile Zümrüdüanka Ülkesi için kalan Okyanus'un da sarayı.Sen kimsin de kimi nereden kovuyorsun?" diye alaycı bir kahkaha attı. Ben, "Tamam o zaman ben gidiyorum" dedim ve kimsenin peşimden gelmemesi gerektiğini söyleyerek ağlaya ağlaya balo meydanına doğru yürüdüm.
Tam meydana girecekken elinde iki kadeh soda taşıyan Hezaren'e çarptım. Hezaren'in elindeki limonlu sodalar üzerime dökülmüştü. Hezaren,"Pardon Jale beni affet, kıyafetini berbat ettim" dedi. Hezaren, parlak bir tayt üzerine mavi bir tunik giymişti. Saçlarını da her zamanki gibi tepesine toplamış, renkli halka küpeler ile kıyafetini renklendirmişti. Mavi topuklu ayakkabılarla bizim dünyamızdan fırlamış gibiydi. Cebinden bir mendil çıkardı ve üzerimi silmeye çalıştı. O anda kafasını kaldırdı göz göze geldik. Elindeki mendili bıraktı,"Ne oldu dostum neden ağlıyorsun?" diye sordu. Ben bir anda bir şelale gibi çağladım. Ağladım ağladım... Hezaren kimsenin dikkatini çekmemem için sağ taraftaki büyük ceviz ağacının arkasına çekti beni. "Ne oldu anlatsana? Ben dayımla bana birer soda almak için gittim, bir arkamı döndüm kimsecikler yok nereye gittiniz? Ayrıca ne bu gözyaşları" diye ellerimi tuttu.
Ben her şeyi anlattım. Okyanus'un beni nasıl aldattığını, Karamel'le beni nasıl idare ettiğini, onunla öpüşmelerini her şeyi.. Hezaren, "Peki Okyanus'u dinledin mi?" diye sordu bana suçlarcasına. Ben,"Hayır!" dedim. "Onu dinlememe gerek yok o ne söyleyecek ki? Yalan. Sadece yalanla beni kandıracak" dedim. Hezaren, "Saf olma" dedi. "Okyanus sana neden yalan söylesin? Tek taraflı dinlemiş ve Karamel'in istediğini yapmışsın. Onun da istediği sizin ayrılmanızdı ve sen ona istediğini verdin" dedi.
Ben, "Hezaren ama ben..." O anda lafımı tamamlamama fırsat olmadan büyük bir gürültü koptu. Gördüğüm manzara karşısında dehşete kapılmıştım. Zümrüdüanka'nın büyük duvarı gümbürdüyor; büyük bir sarsıntı ile devriliyordu. Ardından, oluk oluk gelen emegenler dev yarasalara binmiş,gökyüzünde korku saçarak dolaşıyorlardı. Bu yaratıklar çok güçlü çok büyük iki kafalı emegenlerdi. Gökyüzünde daireler çizerek aşağıya doğru inen binlerce emegen, tüm kalabalığı dağıtmaya yetmişti. Yerde ise binlerce karabüyücü, simsiyah pelerinleri, kırmızı kukuletaları ve sadece gözleri görünen parlak yakut maskeleri ile elinde sihirli değneklerini sallayarak geliyorlardı. Onları ellerinde süpürgeleri,aynı kıyafetteki korkunç cadılar hafif havada uçarak takip ediyorlardı. Eğitmen Karadul en önde duruyordu. Dalga geçen bir gülümseme ile selam verdi ve, "Size iyi eğlenceler dilemek isteriz kralım" dedi.
Ve beklenen gün geldi.
İki kardeş arasındaki gerginlik en üst seviyede iken savaş da başlamış oldu.
Peki Zümrüdüanka'ya ne olacak?
Prenses Jale ile Prenses Karamel nasıl bir yol izleyecekler?
Okyanus ile Jale barışacak mı?
Hepsinin cevabını yeni bölümlerde alacağız.
Okumaya ayırdığınız vakit ve oylarınız için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASALI EJDER
FantasíaDüşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'nda bulunan, Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıymış. Ve siz kimsesiz kaldım derken; aslında hiç bilinmeyen...