63.BÖLÜM ESKİ ÜLKEDE YENİ DÜZEN

122 19 10
                                    

     Taze ceset kokusu... Kanla kaplanmış gökyüzü... Gökte uçan ankaların yerini alan akbabalar... Bir sürü yaralı... İşte Zümrüdüanka'dan geriye kalanlar bunlardı. Zümrüdüanka... Periler, sihriminiler ülkesi...Babamsız bir ülke... Son konuşmaları, ağıtlarımla ellerimin arasında can verişi.. Ben bunu asla unutamayacaktım. Ah babam ah... Karamel ile beni yalnız bırakmış; annemin yanına cennete doğru uçup gitmişti. Ondan geriye bana kalan sadece gözyaşıydı. Kuru bir gözyaşı...O kadar kuru ki ne kadar ağlarsan ağla sanki içmeye kanamayan kuru bir toprak gibi. Ama savaş bitmişti. Kazanmıştık. Tabi ki buna kazanmak denirse. Lamippas'tan, başta kimse kalmamıştı. Hem Kraliçe Gece hem de Kıvılcım ölmüşlerdi. Karamel yaptığı yanlışlığın vicdan azabı ile kavruluyordu. Evet, onun hatasının bedelini ödüyorduk doğruydu. Ama bu saatten sonra ona zarar vermenin bir anlamı yoktu. Ne çığlıklar,ne bağırıp çağırma onu... Babacığımı geri getiremezdi.

     Karamel, zaten büyük bir hata yaptığını az çok anlamıştı. Geri dönmek istemiş ama dönülmez yoldan geri dönerken virajda babamı kurban vermişti. Onca zaman odamdan ayrı kaldıktan sonra ufak kapımı büyüte büyüte içerisinden geçtim. Kıvılcım'ın sinsi kokusu sinmişti içeriye. Ayrıca odam, siyah ve kırmızı dekorların hakim olduğu bir odaya dönüşmüş, bana ait eşyalar ise elbise dolabının içerisine sıkıştırılmıştı. Can havli ile dolabı ayıkladım. Neyse ki hiçbir eşyam kayıp değildi. Ama bu odada nefes bile alamıyordum. Yatakhanede iken kızlardan odanın düzenini eski haline getirmek için "Morjibata" diye bir söz duyduğum geldi aklımın ufak odalarına. "Morjibata Jale!" diye bağırdım ne olacağını bilmeden çaresizlikle. Gözlerimi açtığımda görmek istediğim manzara ile karşılaştım. Odam eski düzeni ile duruyordu karşımda. Tabi tam olarak benim bıraktığım gibi değil biraz eksik. Bir parçam eksik... Babam eksik...

     Pencereden dışarı bakmak istemiyordum. Baktıkça midem bulanıyordu. Sadece uyumuştum. Bu pislik temizlenene kadar, gün boyunca uyumuştum. Uyandığımda babamın cenazesi vardı. Büyük Kral Altın Asalı Ejder'in cenazesi... Bir gün sonra da maalesef devir teslim töreni vardı. Ya Karamel ya ben kraliçe olacak ve Zümrüdüanka'nın başına geçecektik. Hiçbir şey umurumda değildi. Kendimi pili bitmiş bir oyuncak gibi hissediyordum. Ruhsuz bir insan gibi. Ne kadar anlatmaya çalışsam da bu hissettiğimin bir tarifi yoktu.

     Elbise odama girdim. Özenle bana alınan elbiselerin arasında karıştırıyordum ellerimi... Ellerim pembe, yeşil, mavi elbiselerin arasında dolanıyordu. Hiç aklıma gelmemişti babamın ölüm töreninde kendime kıyafet seçeceğim. Bir anda yere yığıldım. Ağladım ağladım... İnsan ne bencil oluyordu. Kendime ağlıyordum. Babama... Toprağın altında yapayalnız kalacak biricik babama değil;yalnız kalma korkusu ile bedenimi saran kaderime ağlıyordum. Bronz küremi aldım elime. Annemin mezarını izledim. Fidanlar pespembe güller açmıştı. Dünya'ya yas düşmemişti sanki. Güneş tüm göz dolduruculuğu ile etrafına ışık saçmaya devam ediyordu. Annemle dertleştim. Daha da ağladım durmaksızın... Sonra ayağa kalktım gözlerimi sildim. Artık bir parça da olsa güçlü olmalıydım. Dolaptan siyah uzun bir elbise buldum. Kolları tülden, siyah benekli, uzun elbiseyi bedenime geçirdim. Ayaklarıma siyah babetler giydim. Çünkü onun defin töreninde, topuklu giyip yürümemi düşünecek halim yoktu. Saçlarımı atkuyruğu yaptım. Dolabımdan siyah tülden bir şal alarak dışarı çıktım.

     Kapıya geldiğimde Zencefil, "Kraliçem çok solgun görünüyorsunuz.İsterseniz hafif bir pudra ile burnunuzdaki kızarıklığı alsınlar" dedi. Ben Zencefil'e, "Sen ne söylüyorsun!" diye bağırdım. "Benim babam öldü! Makyajı düşünecek halde değilim herhalde!" diye onu azarladıktan sonra aşağıya indim. Sarayda içim daralıyordu. Sarayın bahçesine çıktım. Etraf eskisi gibiydi. Gök biraz biraz mavileşmişti. Etraf yepyeni çimlerle düzenlenmiş, yerde ise güller ve karanfiller bitivermişti. Ama ne kadar da uğraşılsa babamın bahçede dökülen kanının kokusu genzimi yakıyordu. Kendi kendime bir karar vermiştim. Zümrüdüanka'yı Karamel'e bırakıp bu sihirli dünyadan çekip gidecektim. Kendi dünyamda da anasız babasızdım. Tamam, Karamel kardeş olarak tek akrabamdı ama... Bilmiyorum... Dedim ya, ruhum çekilmişti sanki. Bir tek şeyden emindim, gidecektim. Sarayın kapısının önünde yorgunluk ve halsizlikle, yeni açmakta olan beyaz gülü izliyordum. "Canım" diyen tatlı bir sesle kafamı kaldırdım. Karşımdaki Okyanus'tu. O da benim gibi simsiyah giyinmiş, buz mavisi gözleri ile bana bakıyordu. Ben kendimi daha fazla tutamayarak ona sarıldım ve ağladım. O, sevgilim olduğu için değil sadece dayanacak bir omuz istediğim için ağlıyordum. Okyanus, "Biliyorum çok zor. Annen ve babanı aralarında kısa zaman aralıkları ile kaybettin. Ama düzelecek meleğim" dedi. "Ben yanındayım,hem güçlü olman lazım. Yarın taç giyeceksin ve..."

ALTIN ASALI EJDERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin