Tam, ben ne yapacağımı bilmez bir haldeyken, kapının tokmağı oynadı. İçeriye doktorun dediği gibi parlak yeşil,uzun montlu biri girdi. Kapıyı kapamadan yanıma yürüdü ve yatağımın yanındaki sandalyeye oturdu. Güneş gözlüğünü çıkardı ve bana baktı. Kocaman kocaman mavi gözleri, iri elleri olan bir kişiydi. O, odaya girdikten hemen sonra hızla, parlak yeşil,uzun montlu altı kişi daha içeri girdi. Girer girmez gözlüklerini çıkarıp ceplerine koydular. Altıncı kişi kapıyı kapattı. Hepsi başucuma toplandılar. Önce, bir süre birbirimize baktık. Yanıma oturan, mavi gözlü olan ayağa kalktı. Hepsi aynı hizaya geldiler, tek sıra oldular. Ne yapmaya çalıştıklarını anlayamadım. En öndeki mavi gözlü olandan başlayarak hepsi birden montlarını yukarıya doğru fırlattılar. Ben büyük bir şaşkınlıkla montları izliyordum. Montların her biri yeşil parlak bir kuş olmuş, odada bir tur atarak dönüyorlardı. Sonra hepsi birden havada bir araya geldiler ve tek bir yeşil parlak kuş oldular. Bundan sonraki manzara ise daha inanılmazdı. Bu büyük yeşil kuş; kapalı pencereden dışarı uçtu gitti. Acaba hala rüyada mıyım diye düşünmeye başladım. Camın içinden nasıl geçebilirdi ki bu yeşil kuş? Ama hayır. Yaşadığım tedirginlik gerçekti. Bu görüntüden çok korkmuştum. Yorganı başıma doğru çektim. Hatta korkudan kenarını da ağzıma tıkıştırmıştım. O anda kalın bir ses, "Kusura bakmayın prensesim" dedi. Başımı kaldırıp baktığımda, çok büyük bir şokla daha karşılaştım.
Karşımda duran o, mavi gözlü kişi, devasa bir adama dönüşmüştü. Kocaman olan bu adam, metrelerce uzunluğunda idi. Masmavi gözleri ve koyu renk bir teni vardı. Belinde bir kılıcı ile, karşımda duran adamın üzerinde,de sarı renkli kaftanı ışıldıyordu. Şaşkınlıkla ve ağzım açık bir şekilde ona bakıyordum. O sırada, o adamın arkasında duranlar birden yatağımın etrafını çevirdiler. Bunlar, o adamın aksine, kısa boylu adamlardı. Hepsinin saçları farklı renkteydi. Yatağımın hemen yanında duran adam, kırmızı saçlıydı ve koyu renkliydi. Simsiyah gözlerini gözlerime dikmiş bakıyordu. Hemen onun yanında, onun aksine; bembeyaz renkli, mor saçlı bir adam vardı. Yatağımın ayakucunda duran iki adam ise aynıydılar. Bunlar buğday renkli ve yeşil saçlıydılar. Yatağımın diğer tarafında duran adam ise son derece ürkütücüydü. Bu kişi, koyu renkli ve beyaz saçlıydı. Kocaman, iri, göz bebeksiz beyaz gözleri ile bu manzarası beni çok ürkütmüştü. Onun yanında duran adam da sarı renkli ve mavi saçlıydı. Çok korktum ve çığlık atmak istedim. Ancak o kadar korkmuştum ki sesim kısılmış olmalıydı. Yedi tane aynı boyda olan insan nasıl bu duruma gelebilirdi? Biri devasa, diğer altısı ise çok minicik insanlardı.
Sanırım rüya görüyordum. Doğru ya... Annemin ölümü büyük bir travma idi. Bir de aniden ortaya çıkan akrabaları düşünürsek, evet başka bir açıklaması olamaz kesin rüya görüyor olmalıydım. Ben böyle düşünürken ayak ucumda bulunan iki ufak adam birden uzaklaşarak köşelere geçtiler. Hepsi yataktan biraz uzaklaştılar. Ancak hala onların çemberi içindeydim. Yatağımın iki yanında bulunan ikişer ufak adam ve ayak ucumda, tam karşımda duran devasa adam birden gözleri kapalı şekilde kafalarını eğdiler. Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. O anda devasa adam konuştu. "Saygılarımla, Majesteleri Prenses Jale" dedi. Ondan sonra da hepsi bu cümleyi tekrarladılar. Ağzımdan tiz bir şekilde, "Prenses mi? Ben mi? Siz nesiniz? Ne demek bunlar?..." cümleleri dökülüverdi. Devasa adam yanıma doğru yürüdü. Ben, ürkek ürkek bakışlarımı ona yönlendirirken, yorganı daha bir sıkıca başıma doğru çekmeye başladım. Yatağımın yanına yaklaştı, gözlerini gözlerime dikti. Koyu tenden iki buz mavisi göz bana bakıyordu. Yutkundum ve, "Şeyyy..." dedim, "Sizi kızdırdıysam..." Devasa adam,gülümsedi ve benimle tok ve kalın bir seste konuşmaya başladı. "Benim adım Baki, prensesim. Kaf Dağından, Zümrüdüanka Ülkesinden geliyorum. Buraya, babanız Kral Altın Asalı Ejder'in emri ile geldim. Sizi oraya götürmem emredildi. Oraya gidene kadar benim sorumluluğumdasınız" dedi. Ben ağzıma tıkıştırdığım yorganı çıkardım. Şaşkın şaşkın, devasa adama bakmaya başladım. "Ama..." dedim "Benim babam ölmüştü. Yani annem bana öyle söyledi. Onun bir trafik kazasında öldüğünü söyledi." Devasa adam cevap verdi, "Hayır prensesim, babanız ölmedi. Babanız çok güçlü bir kraldır. Anneniz hususunda açıklamayı o yapsa daha uygun olacaktır. Şimdi izin verirseniz sizi ülkemize götüreceğiz" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASALI EJDER
FantasyDüşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'nda bulunan, Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıymış. Ve siz kimsesiz kaldım derken; aslında hiç bilinmeyen...