Okyanus, artık çekingenliği bırakarak ellerimden tuttu. Gözlerime baktı ve nefesini hissedeceğim kadar bana yaklaştı. Bu anın hiç bitmemesini dilerdim. Çünkü bu müthiş bir andı. "Peki" dedi. "Ben ne yapacağım? Kendimle birlikte seni de götürebilsem keşke. Ben senden ne kadar daha uzak kalacağım?" dedi. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Ne gülebiliyor, ne de konuşabiliyordum. "Ben" dedim; Okyanus, bir çırpıda lafımı kesti. "Hadi meleğim, bırak artık şu durumu. Artık birbirimize duygularımızı açmanın vakti gelmedi mi? Ben zaten,seni ilk gördüğümde kalbimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Eminim sen de hissetmişsindir. Hadi gel benimle" dedi ve elimden tutarak koşa koşa beni okulun arka kısmında bulunan ağaçlıklı yola götürdü. Kimsecikler yoktu orada. Boş banklardan birine oturduk. "Daha rahat konuşmak için seni buraya getirdim" dedi ve ellerimi tuttu. "Hadi meleğim bana bak" dedi. Ben, artık kendimi Okyanus'un mavi gözlerine hapsetmiştim ve bu mavilikten kurtarılmak da istemiyordum. Bedeli ne olurdu bilemem ama boğularak can vermek olsa da bulunmak istemiyordum.
Yutkunarak gözlerine bakmaya devam ettim, "Doğru" dedim,"Ben de senden hoşlandım inkar edemem. Ama biliyorsun şu an biraz kritik bir zaman. Bu olaylar bitsin, gerçekten seninle yaşamak istediğim çok güzel anılara sahip olacağım" dedim. Okyanus, başını başıma yasladı nefesini duyabiliyordum, "Söz mü meleğim?" dedi. Ben de, "Söz, Okyanus'um" dedim. Okyanus gözlerime derin derin bakıyordu. Alev alev yanan iki mavi elmas gözlerime oradan da kalbime kadar ilerliyordu. Bir an için gözlerimi kaçırarak, "Bak" dedim,"Kendine iyi bak, sana bir şey olmasını istemiyorum. Ben de güvende olacağım emin ol. Babamın yanında sarayda olacağım. Dediğim gibi hazırlan ve benden haber bekle. Küre ile haberleşiriz" dedim.
Okyanus, "Ne küresi?" dedi. "Ben Zümrüdüanka'ya döner dönmez saraya geleceğim. Hem babam mutlaka saraya gelecektir. O, Zümrüdüanka'nın savunmasından sorumlu. Ben de onunla geleceğim seni göreceğim ve babam sarayda kalırsa ben de onunla kalacağım. Anlamadın galiba, ben artık sensiz nefes bile alamam meleğim. Merak etme bu olaylar geçecek ve biz çok mutlu günler yaşayacağız" dedi. Ellerini ellerime aldım, "Eminim" dedim. "Hadi artık veda zamanı. Şimdi gitmeliyim. Seni seviyorum Okyanus" dedim ve sımsıkı sarıldım. O da bana sarıldı, "Merak etme bunu atlatacağız.Ben de seni seviyorum meleğim" dedi. O anda koşarak oradan uzaklaştım. Tabanlarım yanana kadar koşuyordum. Çünkü biliyordum;ayaklarıma emir vermeseydim kaçamazdım. Aşıktım ona... Evet hayatımda ilk kez âşık olmuştum ve o da beni seviyordu. Ne olur bu rüya bitmesin diye geçirdim kalbimden. Ve artık Zümrüdüanka'yı kurtarmaya kararlıydım. Hem kendim, hem babam, hem de aşkım için...
Elimde bavulum, merdivenlerden aşağıya inecektim. Ancak yüküm çok ağır olduğundan ve devrilme ihtimalimi de göz önüne alarak asansöre yönelmeyi tercih ettim. Keşke de yönelmeseydim Karamel orada birkaç cadı arkadaşı ile konuşuyordu. Önce bana, sonra da taşıdığım bavula baktı. Gözlerindeki merak ve şaşkınlık okunabiliyordu. Ben nasıl bir açıklama yapacağımı şaşırdım. Ya da açıklama yapmasam daha mı iyiydi? diye düşündüm. Karamel gözlerini devirerek bana baktı ve, "Ne o kardeşim? Yoksa okula ve Kaf Dağı'na uyum sağlayamadın da Dünya hayatına geri mi dönüyorsun? Doğrusu bu kadar kolay pes edeceğin aklıma gelmezdi" dedi sinsice gülümseyerek. Ben, "Sana açıklama yapmak zorunda değilim" diye karşılık verdim. Sonra yanına yaklaşarak kısık sesle,"Ayrıca ne olduğunu sen daha iyi biliyorsundur eminim" diye ekledim. Karamel neye uğradığını şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Evet, şu anda anlamış olmalı idi Kara Güneş Gölü'nde olanın ben olduğumu. Ama umrumda bile değildi. Zaten planları yapılmıştı ve ben zaten gidiyordum. Hem yalnız da olmayacaktım. Sarayda babam,Baki ve korumalarla olacaktım. Ayrıca zaten kötü planları ortadaydı. Hiç olmazsa biraz etekleri tutuşsun istedim. Asansöre bindim ve hızla bahçeye yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ASALI EJDER
FantasiaDüşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'nda bulunan, Zümrüdüanka Ülkesi'nin kralıymış. Ve siz kimsesiz kaldım derken; aslında hiç bilinmeyen...