"Nida."
Gökyüzüne doğru bakan yaşlı gözlerim, arkamdan gelen sesle kısılmışlardı. Bu koca şehirde hiç kimseyi tanımıyordum ve bu ses de tanıdık değildi. Yavaşça arkama doğru dönmüştüm, bu sesin sahibinin Azad olmadığına emindim.
"Sen..."
Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmış, kısılan gözlerim iri iri olmuşlardı. Bu o adamdı. Dilber hanımın benimle evlenmesi için ayarladığı ama sonra beni orada öylece bırakıp giden adam. Burada ne işi vardı?
"Özür dilerim," demişti bana doğru yaklaşırken. Boyu benden uzundu ve beyaz tenliydi. Yeşil gözlerinde mahcubiyet görüyordum ama aynı zamanda yüzünde kararlı bir ifade vardı.
"Bak özür dilerim," diye tekrarlamıştı. "Azad annemi kaçırıp beni tehdit etti, seninle evlenirsem onu öldüreceğini söyledi. O gün sana onları söylemek zorundaydım, annem kanser hastasıydı onun günlerini bu şekilde geçirmesine izin veremezdim."
Yutkunmuştum. Kızgın değildim, ona hiçbir şey söylemeye de hakkım yoktu. Kimseyi kendimle birlikte bu hayata sürüklemeye hakkım yoktu.
"Neden buradasın?" diye sormuştum diğer her şeyi pas geçerek. Bunlar hakkında konuşmanın hiçbir anlamı yoktu. Ben artık kendime bir kurtuluş aramayı bırakmıştım. Yapamıyordum. Nereye kaçsam beni buluyordu, gücüm ondan daha fazla değildi.
"Benimle gel Nida," dediğinde bakışlarım donup kalmıştı. " senin hâlâ bir şansın var."
"Yok," demiştim başımı iki yana doğru sallarken. "Benim artık şansım yok."
Titreyen ellerimle gözyaşlarımı silip yüzüme doğru gelen saçlarımı omuzlarımdan arkaya doğru itmiştim.
"Git lütfen." derken Azad'ın arabasına doğru ilerlemeye başlamıştım. Azad'dan kurtulabileceğimizi mi düşünüyordu? Ne ondan ne de ailesinden kimse kurtulamazdı. Köyde onlardan kaçmak isteyen bir kaç kişi vardı ve onları bir kaç günde yakalamışlardı. Ben kaçsam ailem arkamda kalıyordu, onlarla kaçsam kendimle birlikte yine ölüme sürüklemiş oluyordum. Artık koşmaktan da kaçmaktan da yorulmuştum.
"Birlikte gidelim," diyerek peşimden gelmiş ve ardından nazikçe kolumu tutmuştu. "Yemin ederim seni kurtarmak için elimden geleni yaparım. Başka bir şehre gidip üniversite okumak istemez misin? İleride aşık olup sevdiğin kişiyle evlenmek daha iyi olmaz mı? Lütfen gel benimle."
Bunların hepsi imkansızdı. Hiç biri artık benim yapabileceğim şeyler değildi. Azad beni bırakmayacaktı. Kaçsam bile tekrar beni bulacaktı.
"Lütfen bırak kolumu ve git, o burada seni görürse her şey daha kötü olur." demiştim kolumu yavaşça çekerken.
"Neden korkuyorsun?" diyerek ısrar etmişti, "Ben senin yanındayım, buradan hemen karakola gideriz."
Gözlerim tekrar dolmaya başladığında onun gözlerine bakmıştım.
"İnsanlar her zaman güçlünün yanında oluyor," derken gözyaşlarım yanaklarıma doğru süzülmüştü. "Benim ve ailemin hiç şansı yok."
O an da fark etmiştim Azad'ın yanımıza ulaştığını. Kolumu tutan eli alıp birden öyle bir bükmüştü ki gözlerim korkuyla iri iri açılmış, adımlarım geriye doğru gitmişti. Gözlerimi acıyla gözlerini kapatmış olan adamdan alıp Azad'ın yüzüne doğru bakmıştım. Çok sinirli görünüyordu, siyah gözleri alev alevdi.
"Beni takip mi ettin?" diye sorarken gözlerini benden alıp adama doğru bakmıştı Azad. Kolunu sertçe bırakıp adamı geriye doğru savurduğunda hiç beklemeden belinden silahını çekmiş ve karşısındaki adama doğrultmuştu. Ellerim korkuyla dudaklarımın üzerine doğru kapanmıştı, az önce Azad'a hizmet eden garsonlar koşarak buraya doğru geldiklerinde bize yardım edeceklerini sanmıştım ama onlar etrafı kollamaya başlamışlardı. Azad'ı korkuyorlardı. Kimse onun silah çektiğini görmesin diye, bize neler yaptığına insanlar şahit olmasın diye onu koruyorlardı.
"Bu kıza kötü şeyler yapmaya hakkın yok!" diye öfkeyle bağırmıştı adam kolunu tutarken. Bunu Azad'ın gözlerine bakarak söylemişti, o kararlılık silinmemişti yüzünden.
"İstesem de yapamam," demişti Azad sakin bir sesle. Ama bu sakinlik korkutucuydu. Bu sakinlik hemen sonrasında çok kötü şeyler getirecekti emindim. Gözlerini adamdan alıp bana doğru bakmıştı. "Ona hiçbir şey yapamam."
Buğulu gözlerimi onun bana bakan siyah incilerine odakladığım an da patlayan silah sesiyle dudaklarımın arasından küçük bir çığlık kaçmıştı. Onun gözleri bana bakmaya devam ederken, korkuyla gözlerimi ondan alıp yerdeki adama doğru bakmıştım. Bacağından vurulmuştu. Azad onu vurmuştu. Yerde bacağını tutarak kıvranıyordu.
"Sadece ona yapmam," diyen Azad'ın acımasız sesi kulaklarımı doldurmuştu.
"Y-Yardım..." diye fısıldamıştım, sesim çıkmıyordu. Yere süzülen kanlara bakıyordum. "Yardım edin..."
Yardım dilenircesine etrafa bakıyordum ama garsonlar etrafı daha çok sıkı tutmaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapmamışlardı. Şok olmuş bir vaziyette yerde kıvranan adama doğru koşmaya başlamıştım. Henüz yanına gidemeden Azad kolumu tutup beni önüne doğru çektiğinde onun karşısında bedenim titremişti. Gözlerim iri iriydi, durmadan yaşlar akıyordu ama tepki vermek çok zordu. Kendimi bir put gibi hissediyordum. Acıyı hisseden ama tepki veremeyen bir put.
"Korkunç..." diye başlamıştım ama nefesim kesilmişti, konuşmakta bile zorlanmıştım. "Korkunç birisin, nefret ediyorum senden," demiştim bir kaç saniye sonra.
"Şş," demişti Azad ciddi bir şekilde. "Senden bunları duymak çok üzücü."
Kolumu sıkıca tutuyordu ve diğer elinde de güçlü parmaklarıyla kavradığı silahı vardı. Silahı da sıkıca tutuyordu, öfkeliydi.
"Beni üzme artık," derken yüzünü hafifçe bana doğru eğmişti. "Üzüldüğüm zaman neler yapıyorum görüyorsun," demişti silahın ucuyla yerde kıvranan adamı işaret ederek.
Titeyen ellerimi onun kolumu tutan elinin üzerine götürüp çekmeye çalışmıştım ama bir türlü olmuyordu. Bu boş çabamı kısa bir süre izlemişti, gözlerini benim gözlerimden hiç ayırmamıştı.
"Sana her zaman iyi davranmaya çalıştım, bu yönümü hiç göstermemek için kendimi sürekli kontrol altında tuttum, seninle istersem ilk gördüğüm gün bile evlenebilirdim ama bana alışmanı istedim. Bu evliliği sen de kabul et istedim, ön yargını kırmak istedim, korkma diye çabaladım," derken her kelimesini üzerine basa basa söylemişti Azad. Bu söylediklerini hiç unutmamı istemiyor gibiydi.
"Beni daha fazla öfkelendirme. Bir daha kimsenin sana dokunmasına izin verme," diye eklemişti. O sırada yerdeki adamı garsonlardan bir kaç köşede duran arabaya doğru taşıyorlardı. Kendi aralarında kurşunun sadece sıyırdığını söylediklerini duymuştum. Etrafımda olanlara, yerdeki kanlara ve beni tutan Azad'a öylece bakıyordum.
"Vermeyeceğim..." diye fısıldamıştım yaşlı gözlerle. "Bana sen bile dokunamayacaksın."
"Bana bile izin verme," demişti başını onaylarca sallayarak. "Bir gün o izni kendi çabamla alacağım senden."
Bu bir kesittir bölüm sanmayın :) Yeni bölüm çok yakında burada :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVECEKSİN (Köy serisi I ) Tamamlandı
RomansAzad Karan, yüreğinin tam ortasına kor gibi düşen Nida'nın aşkıyla yanıp tutuşmaya başlamıştır. Ateşi bir türlü dinmiyordur çünkü Nida onun yanından bile geçmek istemeyen, köydeki diğer insanlar gibi ondan korkan bir kızdır. Aşkının karşılığını ala...