"Unutmam"

27.9K 1.5K 156
                                    


Odasının kapısını sert bir şekilde açmıştı Azad, kapı geriye doğru savrularak duvara çarpmış, büyük bir ses çıkarmıştı. Elindeki bardağı bilmem kaçıncı kez diklemişti, siyah gözleri hep buğuluydu. Kalbindeki acıyla başa çıkamıyordu. Nida'nın yokluğuyla başa çıkamıyordu. Sanki onun hayatı da bitmişti, onun da alacak nefesi yoktu artık.

Kendi evine gelmiş, her odayı tek tek gezmişti. Nida bu eve gelmişti, buralarda yürümüştü. Onunla burada tartışmışlardı, konuşmuşlardı, ona sarılmıştı.

"Küçüğüm benim..." diye fısıldamıştı Azad, duvardaki Nida'nın fotoğrafına bakarken. Aynı fotoğraf konaktaki odasında da vardı. Ne kadar bakarsa baksın bıkmazdı, her baktığında ilk kez görmüş gibi kalbi hızlanıyordu, gözleri ışıldıyordu, sanki her baktığında onu tekrar tekrar seviyordu.

"Güzelim, Nida'm..."

Sesi acı doluydu, ona istemeden de olsa yaşattığı şeylerin pişmanlığı doluydu. Onu mezara gönderen kendisiydi. Onu koruyamayan, kısacık ömrünü cehenneme çeviren kendisiydi. Bir an da gözlerinin önünde canlanmıştı, Nida'nın küçük eliyle uzanıp onun elini tutması. Ona attığı ilk adımdı bu, belki de ondan sonra her şey çok güzel olacaktı. Nida'nın o temiz kalbinde bir yere sahip olabilecekti, onun o güzel, masum gülümsemesini görebilecekti, gülümsemesine neden olabilecekti belki de.

Ama yoktu, olmamıştı. Nida artık yoktu.

"Azad bey, halanız-"

"Çık dışarı." demişti Azad sakin bir tavırla elindeki bardağı doldururken.

"Ama halanız bahçede, ağlı-"

"Çık!"

Azad'ın sesi öyle korkunç ve kendini kaybetmiş bir şekilde çıkmıştı ki, uzun zamandır onun evinde çalışan kadın onun şu an çıldırmış bir vaziyette olduğunu anlamış, derhal odayı terk etmişti. Azad her zaman sinirlenir, bağırır çağırırdı ama bu hepsinden farklıydı. Gözleri çok farklıydı, sesi her zamankinden daha yüksekti ve patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

Azad bardağı tekrar dikledi, tekrar ve tekrar. Sonu gelmeyen, hiç dinmeyen bir acıyı dindirmeye çalışıyordu ama yapamıyordu, yapamazdı ve en kötüsü de bunu yapmak istemiyordu. Yere çöküp sırtını yatağa doğru yaslarken aralık olan camdan gecenin rüzgarı ona doğru vurmuş ve düğmeleri açık olan gömleği geriye doğru uçarak kaslı göğsünü ortaya çıkarmıştı. Duvardaki fotoğrafa bakarken gözleri yanıyordu, kalbi, ruhu, yüreği, ciğerleri, bedeni yanıyordu. Canı yanıyordu. Elindeki bardağı öyle sıkıyordu ki, en sonunda bardak kırılmış, eli yere doğru düşmüştü.

"Nida ben de bittim," diye fısıldamıştı boğuk bir sesle fotoğrafa. O gözler öyle neşeli bakıyordu ki, ölmüş birine asla benzetemiyordu. Bu kız, bu küçücük kız nasıl ölürdü?  Üstünde beraber seçtikleri gelinlikle, o uçurumdan nasıl düşerdi? İnanmamıştı, ölüm raporunu görmüştü. Bütün doktorlarla görüşmüştü, onun cansız bedenini bulan görevlilerin hepsiyle tek tek görüşmüştü. Nida'nın bedenini araba uçurumdan yuvarlandıktan 32 saat sonra nehirde bulmuşlardı. Gelinliği paramparça olmuştu, böyle söylüyordu bulanlar.

"Benim hayatımı mahvetmeleri umurumda değildi," derken başını geriye doğru atmıştı Azad, sırtı yatağın ucuna doğru yaslıydı. "Fark etmeden bende senin hayatını mahvediyormuşum meğer."

Kırılan bardağın camlarından bir kaç parçası batmıştı Azad'ın eline ama içindeki acının büyüklüğünden o bir kaç parça camı hissedemiyordu. Elini kaldırıp saçlarına götürmüş, parmaklarını saçlarından geçirmişti. Hiçbir zaman içini çeke çeke ağlayamamıştı, küçükken düştüğünde bile ağlayama fırsatı olmamıştı, kalkmış yeniden koşmuştu. Çünkü ateş etmesini öğrenmesini geriyordu, silahı güzel tutması lazımdı. Koşarken düşerse yerde kalıp vakit kaybetmemesi, kalkıp tekrar koşması lazımdı. Ağlayamazdı, ağlayarak vakit kaybedemezdi çünkü ona aşılanan buydu. Şimdiyse bu karakteriyle bütünleşmişti. İçi yanıyordu, içi kavruluyordu ama sadece mezarlıkta döktüğü bir kaç damla gözyaşıydı. O bile onu şoka sokmuştu, ağladığı gerçeği ona bu acının ne denli büyük olduğunu göstermişti.

SEVECEKSİN  (Köy serisi I ) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin