"Saldırı" (kesit)

12.1K 560 50
                                    

Ömer, arabasını bahçeye bırakıp eve girdiğinde Nida'nın salonda hazırlık yaptığını öğrenmişti kadınlardan. Azad'ın şirkette olduğunu biliyordu, buraya gelme amacı da Nida'yı görmekti zaten. Bebeğini kaybetmesinin üzerinden bir hafta geçmişti, Nida kendini eve kapatmış ve sürekli Azad'a iyi gelebilecek şeyler yapmak için elinden geleni yapıyordu. Ömer derin bir nefes almıştı salonun kapısına doğru ilerlerken. Nida onu birkaç kez aramıştı, Azad hangi yemeği sever, neler moralini düzeltir diye sormuştu çocuksu bir umutla. Çünkü Azad'ı seviyordu, onu mutsuz görmeye dayanamıyordu.

Azad'ın Nida'ya olan sevgisi bir gram olsun eksilmemiş, hatta bu acı kayıpla ona daha çok bağlanmış ve içindeki aşkı daha da artmıştı. Ama elinde olmayan bir suçluluk duygusu altında eziliyordu yüreği ve Nida bunun farkında olarak çok üzülüyordu. Çünkü Azad'ı suçlayan kendisiydi. Bu zamana kadar Azad onun peşinden koşmuştu, Azad her her şeyi düzeltmeye çalışmıştı bu yüzden Nida kendi acısını bir yere bırakıp Azad'la ilgilenmeye çalışıyordu.

Ömer, kapıya doğru yaslanırken Nida'yı izlemeye başlamıştı. Azad'ın ona bu kadar hayran hayran bakması haklı bir davranıştı. Nida o kadar güzel, o kadar duru bir kızdı ki. Uzun saçları daha da uzamışlar, kırık beyaz elbisesi ten rengine çok yakışmıştı. Elbisesi uzun kollu ve dizlerinin üzerinde bol, evde rahatça kullanabileceği türdendi. Ömer bu elbiseyi Nida'ya çok yakıştırmıştı. Uzun saçları salıktı, solgun tenine mavi gözleri eşlik ediyordu ve Azad'ın Nida'yı tanıdıktan sonra bu renge olan takıntısı artık anlaşılabilir olmuştu. Gözlerinin rengi denizlerden de güzeldi.

Ömer, Nida'ya seslenmek için dudaklarını aralamış ama sonra onun heyecanlı hazırlanışını bölememişti.

Güzel ve sade bir masa hazırlamıştı Nida, beyaz üzerinde çilekler olan bir pasta ve birkaç çeşit daha. Çocuksu bir heyecanla etrafa süsler asıyordu, hatta balonlar bile vardı tavanda. Ömer istemsizce gülümsemişti, Azad'ın balonlardan nefret ettiğini bilmiyordu Nida.

**

Dışarıda kar yağıyordu. Bu gece hem yılbaşı, hem de Azad'ın doğum günüydü. 29. Yaş günüydü, daha önce doğum günlerinde ne yapardı ya da kutlar mıydı bilmiyordum hiçbir fikrim yoktu ama ben bir şeyler yapmak istemiştim. Hatta pastasını kendim yapmıştım, zaten tek yapabildiğim şey pasta ve çorbaydı. Kurabiyeleri ve diğer şeyleri mutfaktaki görevlilerle birlikte yapmak istemiştim ama ben birkaç şey kırınca kadınlar ağlayacak duruma gelmişler, ben de mutfağı terk etmiştim.

Kar spreyiyle büyük cama iyi ki doğdun yazdıktan sonra geriye doğru birkaç adım atmış ve gülümseyerek eserime doğru bakmıştım. Güzel olmuştu. Sabah uyandığımdan beri bu şeylerle uğraşıyordum.

Azad, yaşadığımız bu acı kayıptan sonra eskisi gibi gülümseyememişti hiç. Bana olan sevgisini her fırsatta gösteriyordu, beni kollarının arasından hiç bırakmıyor ve sanki bir çocukmuşum gibi benimle ilgileniyordu ama asıl ilgilenilmesi gereken kendisiydi. Ben onun kadar şefkatli olamamıştım ona karşı, onun kadar sevgimi gösterememiştim, onun kadar sevememiştim de.

Çünkü farklıydı. Onun aşkı, tutkusu, sevgisi öyle farklıydı ki ben ne yaparsam yapayım onun kadar sevemezdim. O çok başka bir boyuttu, kimsenin ulaşamayacağı farklı bir boyut. Hatta kendisi bile ulaşamıyordu gönlünün yarattığı bu aşka, sadece hissedebiliyordu.

"Odaya indirdin güneşi, bırak artık gülümsemeyi."

Ömer'in sesini duyduğumda şaşkınlıkla salonun kapısına doğru bakmıştım. Kapının önünde durmuş bana bakıyordu tatlı bir şekilde gülümseyerek.

"Ne zaman geldin?" diye şakımıştım neşeyle. Onu Azad'ın doğum gününe davet etmek istemiştim ama edememiştim. Konakta her sene yılbaşı büyük kutlamalarla karşılanırdı. Ömer'i bundan alıkoymak istememiştim. Dilber hanımın ve Ahmet beyin yanında olması onun için daha iyiydi çünkü o her yıl onlarla olmaya alışıktı.

"Çok fazla olmadı." Demişti o da gülümseyerek. "On dakika."

"On dakika çok da az değil." Derken ona doğru ilerlemiştim. Ömer sessiz kalarak salona girmiş ve koltuğa oturmuştu, ben de hemen yanına geçmiştim. Bu hafta sadece onunla konuşabilmiştim, ne Buket ne de ailem yaşanılan bu acı şeyi bilmiyorlardı. Çünkü kimsenin bilmesini istemiyordum. Ailem de Buket de yeterince üzülmüştü benim yüzümden ve bu yaşadığımız şey sadece Azad'la benim aramdaydı. Bebeğini kaybeden bizdik, bunun üzüntüsünü acısını taşıması gereken de bizdik. Başkalarını buna dahil etmek istemiyordum.

Ömer bir süre sessiz kalmış, ardından gözlerindeki yumuşak ifadeyle bana bakmıştı.

"Daha iyi misin?" diye sormuştu, geldiğinden beri sadece bunu merak ettiğini biliyordum. Bunu sormak için geldiğini ve beni görmek istediğini de biliyordum. Gülümsemiştim. Bu içten bir gülümseyişti.

"İyiyim," demiştim gülümsemeye devam ederek. "Çok iyiyim. Artık çabalaması gereken kişi benim, Azad'ın da iyi olması için elimden geleni yapıyorum."

"Sen onun yanında olduğun sürece o da iyi olacak, merak etme." Demişti Ömer. Bazen onun söylediği gibi düşünüyordum, bir birlikte olduğumuz sürece her şeyin iyi olacağını, her kötü şeyi aşacağımızı düşünüyordum ve bu beni daha da güçlü yapıyordu. Eğer Azad'ı iyi hissettirmek için çabalamasaydım, bu sefer kendimden önce onu düşünmüş olmasaydım şimdi her şey çok daha kötü olurdu. İçime kapanırdım, bir köşede sürekli acı içinde yaşardım. Pişmanlık duyardım. Ama ben bunları yaparken Azad'ın hali ne olurdu? O bir köşeye çekilecek biri değildi, sessizce acı yaşayacak biri de değildi. Bunu düşünerek köşemden çekilmiş ve ayağa kalkmıştım. Artık onun için çabalama sırası bendeydi, o çok çabalamıştı ve belki de yorulmuştu.

"Seni çok uğraştırdım ve endişelendirdim, her zaman yanımızda olduğun için teşekkür ederim. Özellikle de bu hafta için." Demiştim gülümseyerek. Ne zaman pes edecek olsam, acım ne zaman direncimin önüne geçecek olsa Ömer'i aramıştım. Azad neyi sever, ne izlemek ister, ne dinlemek ister, ne yemek ister... Bunları hep ona sormuştum.

"Uzun bir süre uğraştıramayacaksın zaten, iyi yaptın." Demişti Ömer şakayla karışık. Ama yüzündeki ciddiyetten bilmediğim bir şey olduğunu anlamıştım. Gülümsemem silindiğinde Ömer'in gülümseyişi daha da yayılmıştı yüzüne. Hem gururlu görünüyordu, hem de tuhaf bir şekilde üzgündü.

"Ne demek istiyorsun?" diye sormuştum, sesim kısık çıkmıştı.

"Askere gidiyorum."

Yutkunmuştum. Benim içime birden bu kadar hüzün çöktüyse Buket'in ne tepki verdiğini tahmin bile edemiyordum.

"İstersen gitmezsin," demiştim ne diyeceğimi bilemeden. Dilimin ucunda bir sürü söylenecek şey vardı ama hissettiklerimi nasıl ifade edeceğimi bilememiştim. Hem güzel bir durumdu, hem de özlem dolu zamanların habercisiydi.

"Yani paran var," diyerek bir şeyler gevelemiştim. Sonuçta bedelli askerlik diye bir şey vardı. Bu zamana kadar erteleyip şimdi gitmesi çok üzücüydü.

Ömer böyle söylediğimde gülmüş ve saçlarımı karıştırmıştı. Bir çocuk gibi bahaneler üretiyordum ve bu onu güldürmüştü.

"Ama gururum da var," demişti Ömer. "Askerliğimi yapmak isterim."

Başımı yavaşça sallamıştım. Ne zaman gideceğini soramayacak kadar üzgündüm.

Yeni bölüm en kısa zamanda yayında olacak.

SEVECEKSİN  (Köy serisi I ) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin