Liamh karınlarını doyurduklarından emin olduktan sonra Finn ve Arcana'yı tavernadan çıkartmıştı. Askerlerinin ihtiyaçlarını karşılaması için onları burada bırakacaktı ve gün doğumunda Edinburg'a doğru son kez at süreceklerdi. Liamh, refleks olarak kolundan tuttuğu kadını kendi atına doğru çekerken Arcana kolunu silkip Finn'in arkasına atladı ve adamın beline sarılıp kafasını tersi yöne doğru ihtiyarın sırtına yasladı. Genç adam kendi yaptığı diretmeye mi yoksa kadının onu alelade reddedişine mi kızdığını bilmiyordu. Fakat bu durum muhtemelen ikisi içinde doğru olandı. Liamh, tavernaya girmeden önce erkeklik hislerine yenik düşmüş ve izni olmadan kucağında oturan kadını bir müddet taciz etmişti. Gerçi onu tutmak dışında birşey yapmamıştı lakin kalçalarının varlığını uyluklarında hissetmeye başladığından itibaren kendisinden uzaklaştırmak yerine hoşnutluk hissiyle taverna etrafında dönüp durmuştu. Bu tutumuna engel olamadığı için atına atlarken küfretti. Uzun zamandır kadınsız kalmış olmak onu Arcana'ya kadar düşürmüştü. Genç adam içten içe yaptığı ve kendisine hiç yakıştıramadığı hareketlere karşı suçlu hissetti. Kadının nişanlısı olduğunu ve sonraki gün evleneceklerini anımsadığında ise kendi kendine omuz silkti. Her fırsatta ıslak kıyafetlerle karşısına çıkmak mahremiyetini örtmek yerine daracık pantolonu içinde ortada salınmak onun suçuydu. Kendisi yerine daha az görgülü bir adam olsaydı muhtemelen çoktan kadına sahip olmuştu. Sonuçta bir erkeğin şehvet duyması için kadının görüntüsünün önemi yoktu. Birkaç kıvrım ve bacak arasına sahip olması onlar için yeterliydi...
Liamh'ın gözleri kendi terbiyesizliği karşısında irice açıldı. Ne zamandan beri bu kadar ahlaksız bir adam olmuştu? Kendi kafasında yaptığını aklamak isterken sadece kucağında zorla tuttuğu ve uykuya dalan masum bir kadını suçluyordu. Onu vaktinde uyandırmış olsaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı üstelik. Finn ve Arcana'yı konaklayacakları yere bırakıp tavernaya dönmeye karar verdi. Ahlaksızlığını orada giderecek ve bir daha asla bu kadına dokunmayacaktı...
----
Yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından varmışlar fakat Liamh, atından inmemişti. bunun üzerine kendisine bakan ikiliye içeri girmek için işaret etti.
"Ben tavernaya dönüyorum. Gün doğumunda geri geleceğim."
Arcana, adamın orada bıraktığı kadınlara döndüğünü fark etmiş olsa da kendisine yaklaşmayacağı için mutlu olduğunu hissetti. Finn ise delikanlıya kaşlarını çatarak baktı. Oldukça öfkeli görünüyordu. Genç kız vücudunun günlerdir yaptıkları yolculuğun ağırlığı yüzünden oldukça ağrıdığını hissediyordu. Üstelik halsizdi ve üşüyordu. Finn'in koluna girip "Beni içeri götürür müsün Finn?" dedi bitkin bir ses tonuyla. Adamın Liamh'a yaptığı kaş göz işaretleri neyse ki son bulmuş ve McAodha yıldırım misali atını çevirerek yanlarından uzaklaşmıştı. Geri dönerken atın kıçına öyle bir şaplak indirmiş ve yüksek sesle bağırmıştı ki Arcana, tüm halsizliğine rağmen yerinde sıçradı.
Genç kız, McAodha yı öfkelendirenin ne olduğunu bilmeden gözleri arkasında bir vaziyette ondan geriye kalan toz dumana bakarken ahşap eve girdiler. Burası en azından sessizdi. Ortada gezinen iki kadın masalara içki dağıtıyor olsa da kimse kimsenin üzerinde oturmuyor ve mayışık adamlar başlarını önlerinden kaldırmıyorlardı. Hemen köşedeki masada oturan kukuletaları ardına gizlenmiş iki kişi dikkatini çektiğinde Arcana istemsizce Finn'e sokuldu. İhtiyarda bir anlık telaş ile kılıcına davranmış ve genç kızın önüne geçmişti. Az sonra iki zayıf bedenin masadan kalkıp ağır adımlarla yanlarına gelmesi ve pelerinlerinin kukuletalarını indirmesi üzerine Arcana ellili yaşlarının sonundaki güzel kadına ve yanında duran, siması ona oldukça tanıdık gelen genç kıza baktı. Tam onları incelemeye başlamak için öne çıkacaktı ki Finn'in elindeki kılıcı yere düşürüp titreyen sesiyle "R-Rohana" diye kekelemesi genç kızda yeni bir şok dalgasına sebep oldu. Kadın yaşlı gözlerini ondan ayırarak Finn'e kaşlarını çattı fakat bu kaş çatış ihtiyara mani olamamış kadını bir çırpıda kolları arasına alıp, sıkıca sarmalayıp koklamaya başlamıştı. Bu esnada elleri iki yanına düşen Rhona da çok kısa süreli bir duraksamanın ardından Finn'e sarılıp ağlamıştı..
Arcana, kırpıştırdığı gözlerini kadının yanındaki güzel genç kıza çevirdi ve onunda sessiz gözyaşlarına boğulduğunu fark etti. Arcana'nın kendisine baktığını gördüğünde ise eliyle yüzünü ovalayarak güzel bir gülümsemeyle yerlere kadar eğildi.
"Leydim! Bağışlayın. Ben Odeth, bu da benim annem Rhona"
Arcana ellerini kalbine götürürken kızın simasına ne için takılı kaldığının farkına varmıştı. Kadın onun dadısı Finn McCartney'in eşi ve annesinin yaveriydi. Kızının ismi ise yüreğini parçaladı. "Odeth..." diye fısıldarken hıçkırıklara boğulmamak için birden çok kez boğazını yakan yumruları yutkunmak zorunda kalmıştı. Neyse ki Finn'in duyduğu isim ile genç kıza yönelip hayretler içinde ona bakmasıyla oda dikkatini dadısına verdi.
Kadın "Ah leydim, Ah benim güzel leydim." diyerek büyük bir mutluluk içinde ona sarıldı. Arcanayı evirip çevirdi ve ona annesine ne kadar benzediğini durmadan tekrarlarken ağlayıp sızlanmaya devam etti.
Ne kadar sürdüğünü bilmediği fakat bitkin bedenine sonsuzlukmuş gibi gelen süre içerisinde Arcana bacaklarının onu artık taşıyamayacağını hissetmeye başlamıştı. Finn ise onu tamamen unutmuş görünüyordu. Rhona'yı kolundan tutup genç kızı işaret ederek korkulu gözlerle konuşmaya başladı. Bu esnada Arcana hemen yanlarındaki masadan bir sandalye çekip oturdu.
"Bu g-güzel kız kim R-rhonam. K-kardeşinin kızı mı yoksa?"
Arcana, Finn'in korku dolu gözlerle kıza yönelişini izledi Odeth ise geri çekilip utangaç bir tavırla duvara sindi. Rhona, tam yanına geliyordu ki duydukları ile kaşlarını çatarak arkasını döndü.
"Kızım Odeth!"
"K-kızın?" Finn başını eğip tıpkı karısına benzeyen genç kıza bakarken gözleri bir kez daha doldu. Demek karısı bir başkasıyla evlenip çocuk sahibi olacak kadar nefret etmişti ondan. Finn, adamın ölmüş olması için dua etti. Şayet yaşıyorsa onu öldürmek zorunda kalacaktı. Handaki sarhoş adamların dahi dikkatini çeken mevzuu kızın öne doğru bir adım atıp "Baba?" demesiyle herkesi derin bir sessizliğe gömdü. Ardından sarhoşlardan biri ayağa kalkıp "Bravo!" diye bağırarak alkışlamaya başladı ve diğerleri de alkış tutturdu. O ana kadar kendilerini ne kadar açık ettiklerinin farkına varamamış olan Finn telaş ile adamlara dönerek onları selamladı. "Gösterimiz bu kadar baylar!" diye söylenmeye ve onları önlerine dönmeye ikna ederken Arcana'yı kolundan tutarak karısına ve kızına merdivenleri işaret etti.
Baba kız, girdikleri ufak, yan yana dizili iki yataklı odada ağlaşarak hasret giderdiler. Arcana, bu mutlu ana tanıklık etmekten memnundu lakin başının ağrısından duramıyor ve bedeninin titriyor oluşu yeterince onlarla ilgilenememesine neden oluyordu. Elleriyle yüzünü ovalarken dadısı yanına gelip önünde diz çöktü ve ellerini boynunda alnında ve yanaklarında gezdirmeye başladı.
"Tanrı aşkına Finn! Leydim yanıyor!"
"N-ne?"
"Ateşi var! Hemen odadan çık ve buraya ılık bir banyo hazırlat! Odeth, çabuk valizinden kuru giysiler hazırla. Sonrada mutfağa inip soğan getir. Çabuk!"
Arcana, itiraz edecek oldu fakat kadın onu alnından öpüp yatağa yönlendirdi ve üzerindekileri çıkarmaya başladı. Genç kız hareket edecek hali kalmadığında tamamen teslim olmuş vaziyette kendini, hayallerindeki tanıdık kokusu ile mutluluk sarhoşu olmuş bir halde dadısının maharetli ellerine bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜRGÜN
Fiksi SejarahLiamh McAodha, İskoçya'nın kaderini belirleyecek arayışın onu hiç tanımadığı bir kadınla evlenmeye mahkum edeceğini biliyordu. Üstelik ülkesi ve toprakları için bu kararı veren ta kendisiydi. Lakin gelininin yirmi yıl boyunca bir mağarada sürgün hay...