Bölüm 16: İlk Maç

32 3 5
                                    


Maç için geliştirdiğimiz taktikleri kullanmaları gerekiyordu ama bir türlü beceremiyorlardı. Yoncalar çok iyi sayılmazdı fakat bizimkiler oldukça kötü oynuyorlardı. Bu durumun kaynağı maalesef ki Hazar'dı. Orta saha iyi yönetilemiyordu ve toplar ne Tolga'ya ne de kanatlardakilere ulaşmıyordu.

Kötü oynamalarına rağmen skor 14-16'ydı ve henüz kaybedilmiş bir şey yoktu fakat Hazar'ın acilen toparlanması lazımdı.

"Niye böyle oynuyor bunlar ya?" dedi Eda bana yaklaşarak.

Hazar'ın yaptığı bir hatayla topu kaybettik ve Yoncalar takımlarına sayı getirdi.

"Hazar ne yapıyorsun ya!" diye dayanamayan Erva ayağa kalkarak bağırdı ve çoğu kişinin -Hazar'da dahil- bakışlarını üzerinde topladı. Onu hızla yerine oturttum.

"Morallerini mi bozmaya çalışıyorsun?"

"Derin görmüyor musun tüm problem onda. Kafasındaki neyse çözmek zorunda."

Kafasındakinin ne olduğunu gayet iyi biliyordum ve bunu yalnızca ben çözebilirdim.

Toprak hoca işaret edip beni sahaya çağırdığında elimdeki kartı boynuma astım ve hızla merdivenlere yöneldim. Görevlilere kartı gösterip geçiş hakkı sağladım.

"Kızım siz kayıtları izlemediniz mi?" ne cevap versem bilemedim. Kendim izlemiştim ama Hazar'dan emin değildim.

"İ-İzledik hocam. Hatta antrenmanda da çalıştık. Neden uygulayamıyorlar anlamıyorum." Aslında anlıyordum ama bunu şuan Toprak hocanın yanında söylemeye niyetim yoktu. Hazar'ın gözleri bir müddet tribünlerde dolaştı sonra kenardaki benle buluştu. Bunu fark eden Toprak hoca "Siz aranızdakileri çözmediniz mi?" diye sordu. Cevap vermedim, veremedim.

"Ben ne diyorum siz ne yapıyorsunuz?"

"Hocam o videoyu oraya koymasaydınız her şey daha güzel olabilirdi." diye sitem ettim bende bu sefer.

"Kendi aranızda yaşananları benim üstüme atamazsın Derin! Ben size yardımcı olmaya çalışmıştım ama görüyorum ki siz bunu kabul etmek dışında her şeyi yapmışsınız." Bana hayal kırıklığı içeren bakışlarını yolladığı esnada birinci devrenin bitiş düdüğü çaldı.

Toprak hoca beni orada bırakarak yanımıza yaklaşan erkeklere doğru döndü. Toprak hocanın sözlerinden sonra biraz buruklaşmıştım. O bize güveniyordu ve biz her defasında onu yüzüstü bırakıyorduk.

Erkekler sularını aldıktan sonra soyunma odasına ilerlediler. Hazar yanımdan geçerken bana bakmayı da ihmal etmedi tabii.

Onun bu şekilde bakması sanki tüm suçlu benmişim gibi hissettiriyordu. Sanki yaptığı şey affedilebilecek bir şeymiş de tüm yanlışları onu affetmeyen ben yapıyormuşum gibi.

Onu affedecek miydim bilmiyorum ama şuan bildiğim tek şey onu kendine getirmekti.

**

İkinci yarı başlamadan birkaç dakika önce sahaya girdiler. Toprak hocanın yaptığı konuşma onları kendilerine getirmiş gibiydi. Tabii bir kişi hariç...

Sanki artık sorunu ben değildim. Kaybetme psikolojisine girmiş ve tüm suçu üstüne almış gibiydi. Sahanın kapısından girdiği gibi koluna yapıştım ve onu durdurdum. Kolunun terli olması bile umurumda değildi.

Hareketim karşısında şaşırıp bana bakıyordu fakat ben onun arkasından gelen erkeklere odaklanmıştım. Sanki bana 'Onu toparla!' der gibi bakıyorlardı. En son Kerim geçerken gülümsedi ve göz kırptı. Bulunduğumuz alanın birkaç metre çevresi boşaldığında nihayet kolunu bıraktım ve ona döndüm.

Yedi MetreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin