Nasıl diken üstündeysem, üzerime örtülen pike ile aniden uyandım. Hazar karşımda, ayaklanmış üstümü örtmeye çalışıyordu.
"Uyanmasan ne olurdu sanki?"
"Ayakta ne işin var?" uyku sersemi ve hafif sinirle ayaklandım. Yavaş adımlarla iki adımlık mesafedeki yatağa yaklaştığında koluna girdim.
"Ne işim olabilir? Koltukta değil de yanımda uyusaydın, kalkıp pike örtmek zorunda kalmazdım. Senin suçun, bana kızamazsın!"
Tüm inadıyla koluma girmeyi reddedip yavaşça yatağa oturdu.
"Zorlamadın değil mi?" tişörtünü hafif kaldırıp bandajı kontrol etmeye çalıştım. Dudakları yukarı kıvrılırken "İstersen çıkarabilirim, bahane üretmene gerek yok." dedi.
Uykumu tam alamamış olmamın verdiği öfkeyle ve yarasını zorlamamış olmasının verdiği rahatlıkla onu bir güzel haşlayacaktım. Hırsla tişörtünü bıraktım ve doğruldum.
"Sen fazla olmaya başladın ama!" gözleri kısılıp gülüşü genişlerken sinirlerim tepeme çıktı ve arkamı dönüp oflayarak lavaboya girdim. Kaç gündür hastanelerde sürünüyorduk ve duş ihtiyacı ile yanıp tutuşuyordum. Bir otel banyosunu aratmayan duş bölümüne baktım, Hazar'ın ne kadar kalacağı belirsizdi ve ben daha fazla beklersem ölü balık gibi kokacaktım. Bu yüzden bir hışımla girdiğim banyodan yine bir hışımla çıktım ve valizime ilerledim.
Hazar "Bir şey mi oldu?" diye sorsa da cevap vermedim. Sabah sabah beni çok güzel sinirlendirmişti. Bitişikteki odadan valizimi aldım ve içinden eşyalarımı çıkardım. Banyoya girerken ona öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmedim.
Kıyafetlerimi çıkarıp duşa girmeden bandajlarımı kontrol ettim. Yaklaşık beş gün olmuştu ve su değdirmeme konusunda emin değildim. Kenarda bulunan kullanılmamış çöp poşetlerini fark ettiğimde küçüklerinden bir tane koparıp bacaklarımın etrafını sardım ve su girmeyeceğine emin oldum.
Hazar'ı başıboş bırakmamak adına uzun sürmeyen bir duşun ardından Haki renkteki crop eşofman takımımı giyindim ve saçlarımı kuruttuktan sonra dışarı çıktım.
Hazar telefonu elinde her zamanki halinde yatıyordu. Bakışlarını kısa süreli kaldırıp bana göz kırptıktan sonra tekrar ne ile ilgileniyorsa ona döndü. Eşyalarımı valize bıraktığım sırada en üstte duran, yarım bıraktığım kitabımı aldım. Geri dönmeden dışarıdaki makineden kahve de alarak açılmayı denedim.
Koltuğa kuruldum ve yirmi dakika kadar kafa dinledim. Yirmi dakika diyorum çünkü Hazar yatmaktan sıkıldığını bahane ederek söylenmeye başladı.
"Bu ne ya! Sürekli yatacak mıyım ben?" bakışlarımı kitaptan çevirdim ve sanki gözlük üstünden bakıyormuş gibi bakışlarımı ona gönderdim.
"Henüz kalkman gerektiği söylenmedi. Yatabiliyorken değerlendirmelisin." Sanki günlük bir konudan bahsediyormuş gibi konuyu kapatıp kitabıma geri dönecektim ki Hazar yastıktaki başını bana yaklaştırdı.
"Peki, senin yanıma gelmeni istiyorsam?"
"Yanındayım ya!" bakışlarım kitapta da olsa göz devirdiğini biliyordum.
"Bundan bahsetmediğimi biliyorsun." Bakışlarımı hafif öfkeyle ona çevirdim.
"Sen o hakkını çoktan kaybettin canım." Son kelimemi vurgulu bir şekilde söylerken kastettiğim şey Babaannesinin yanındaki davranışlarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yedi Metre
General FictionBana yaptıkların, yaşattıkların o kadar ağır şeylerdi ki; sustum, hatta sesimi dahi çıkarmayacağım konumlara sürüklendim ama artık bitti. Senin tanıdığın Derin toz oldu, tarih oldu. Herhangi bir şey yaparsan sana eski Derin'i göstermekten çekinmem...