Odama geldiğimde kızların çoktan mayışmış yatakta oyalandığını görmüştüm ve kimseyi rahatsız etmeden, üstümü dahi değiştirmeden yatağıma girmiştim. Gözyaşlarım içime akmıştı o akşam. Eskilerde kalan acıları açığa çıkarmıştı yeniden.
Nasıl hiçbir şey olmamış gibi devam etmiştim onunla konuşmaya? Gözyaşlarım düşüncelerimin üzerinden geçmişti sanki. Dokunduğu her yeri yakmıştı.
Saat 3'ü vurduğunda hala uyuyamamıştım ve uyuyamayacağımı biliyordum. Saatlerdir beni rahatsız eden kıyafetlerimden kurtulmak adına valizi açtım ve petrol mavisi bir sweatle tayt çıkardım. Onları üzerime geçirdikten sonra hemen yan tarafımda, komodinin üzerindeki bilgisayarı açtım. Kızlar uyanmasın diye kulaklıklarımı taktıktan sonra sessizce mini buzdolabından soğuk bir kahve almayı da ihmal etmedim.
Birkaç saattir görüntülerle oyalanıyordum.
Yoncalar, Mavi Meleklerin erkeklerine göre daha pasif görünüyordu. takım içi bağlantıları zayıftı ve bundan yararlanılabilirdi. Kanatlarla oyun kurucular arası koordinasyon sıkıntısı vardı ve genel olarak golleri bu bölgeden sayıya dönüşüyordu. Bu alana yönelmemizin yeterli olacağını gerisini erkeklerin halledebileceğini biliyordum, bu yüzden bilgisayarı kapatarak gün doğmadan biraz uyumak istedim.
**
"Eyvah! Bu yine sabahlamışa benziyor. Kim kaldıracak şimdi bunu?" diye söyleniyordu Eda. Beni uyandırmak biraz sıkıntılı olabiliyordu kabul ediyorum. Çatık kaşlarım ve kızgın bakışlarımla karşımdakinin de enerjisini düşürüyor ve onun da gününün kötü başlamasına neden oluyordum.
"Buna gerek yok. Zaten uyanığım." Gözlerimi kapatsam bile bir iki saat uyuyabilmiştim.
"Oh çok şükür!" dedi Eda. Yerimden doğruldum ve enerjimi kazanmak için duşa girdim.
Çıktığımda rahat olduğu için sweatlerimden beyaz olanı ve lacivert taytımı giyindim. Yanımda getirdiğim beyaz spor ayakkabılarımı da giyindim. Saçlarımı tepeden atkuyruğu yaptım ve iki saattir olduğum banyodan çıktım.
Kızları odada göremeyince kahvaltıya indiklerini tahmin ettim.
Bu yüzden odadan çıktım ve asansöre yöneldim. Aynı anda karşı odalardan birinden çıkan Çiğdem'i görünce rahatlamış olan bünyem tekrardan gerildi. Asansöre benimle ilerlediğinde aynı ortama gireceğimizi anladım. Konuşacak havamda değildim ve ne derse desin cevap vermeyecektim. Asansörün kapıları kapandığında direkt konuşmaya başladı.
"İlk maçların bitmesini ve sizi yeneceğimiz günün gelmesini iple çekiyorum." dedi, gülümseyerek önüme baktım.
"Neden konuşmuyorsun?" Sonra biraz durdu ve devam etti.
"Sende haklısın, yeneceğimizi biliyorsun sonuçta." Sadece gülmeye devam ettim. Ona kendimi sahada kanıtlayacaktım.
"Ama en çokta Hazar'ın beni tebrik ederken ki yüz ifadeni görmek için kazanacağım." İsmini duyduğumda gülümsemem soldu. Sinirim adeta tepeme fırladı.
"Ne Hazar'mış arkadaş! Alın tepe tepe kullanın ve ne olur benden uzak durun!" verdiğim tepkiye şaşkınca baktı. Benden bir çıkış beklediği aşikardı fakat böylesini beklemediğini şaşkınlığıyla ele veriyordu. Asansörün kapıları açıldı.
"Ne Damla'sı biter ne Çiğdem'i..." söylenerek ilerlerken önüme değil de arkamdaki Çiğdem'e baktığım için birine çarptım. Hiddetle önüme döndüğümde Ceyhun'u görmeyi beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yedi Metre
Fiksi UmumBana yaptıkların, yaşattıkların o kadar ağır şeylerdi ki; sustum, hatta sesimi dahi çıkarmayacağım konumlara sürüklendim ama artık bitti. Senin tanıdığın Derin toz oldu, tarih oldu. Herhangi bir şey yaparsan sana eski Derin'i göstermekten çekinmem...