Boynuma sardığım yumuşacık atkıyla birlikte sabahın köründe sokağa çıkmak için iki tane koca nedene sahiptim ve bu iki neden de en sonunda bir şekilde Yoongi'ye bağlanıyordu. Birincisi Yoongi'yi koskoca üç gün boyunca görmemiş olduğum için artık kafayı yemek üzereydim, bu üç koskocaman günde uzak mesafe ilişkisi yürüten insanları daha iyi anlamış ve hallerine çok fazla acımıştım. Asla dayanılacak gibi değildi, üç gün bile bana yetmişti gerçekten.
Bir diğer neden ise boynumdaki atkı yüzündendi, artık havalar yavaştan da olsa ısınmaya başladığı için havalar bir sıcak bir soğuk yapmaya başlamıştı bu yüzden son düzlükte sayılırdım. Eğer şimdi gidip bu atkıyı Yoongi'ye geri ulaştırır ve bu düzensiz hava olayları rayına oturana kadar atkıyı ona taktırmayı başarabilirsem tekrardan kokusuna sahip olabilecektim.
Her zaman Yoongi'yle görüştüğüm için zaten ona oldukça yakın olduğumu biliyordum ama bu atkı benim çok ama çok özeldi bu yüzden tekrar Yoongi gibi kokmasına ihtiyacım vardı.
İşte ona karşı olan özlemim ve kokusuna olan ihtiyacım yüzünden bu saatte yollara düşmüş ve onların evine doğru en kısa yoldan yürümeye başlamıştım.
Saatin erken olduğundan bahsederken bu konuda dalga geçmiyordum çünkü sahiden sabahın körüydü. Tüm derslerin dokuz civarı başladığını hesaba katarsak okulun açılmasına daha çok vardı çünkü şu an saat tam olarak yediydi. Oklar yavaş yavaş sekize ulaşmaya çalışıyormuş gibi dursa da saat kısmen yediydi diyebilirim.
Evet, karga bokunu yemeden ben sokağa çıkmıştım ama pişman değildim.
Ellerim cebimde hafif yokuş olan yoldan inerken bir yandan da biraz ileride görünen eve bakmaya devam ediyordum. Normalde hep garajda olan annesinin arabası şimdi evlerinin hemen önünde duruyordu ve sokak o kadar sessizdi ki eğer şimdi arabaya dokunur ve alarmın çalışmasına neden olursam tüm mahalleyi tek seferde uyandırabilirdim bu yüzden de ellememek adına içimde büyük bir savaş vermek zorunda kalmıştım.
Yapmamam gereken şeyler her seferinde gözüme çok cazip geldiği için arabanın yanından geçerken kafamı başka bir yere verebilmek adına hızlı adımlarla Yoongi'nin odasının bulunduğu pencerenin altına geçmiştim.
Pekala, planım buraya kadardı çünkü evdekileri uyandırmadan Yoongi'yi nasıl uyandırabileceğimi hiç bilmiyordum. Mesaj atsam görmezdi, arasam... aslına bakarsanız aramak oldukça mantıklı bir seçenekti bu yüzden telefonumu çıkararak ismine tıklamış ve neredeyse iki dakika süren bir beklentinin ardından uykulu sesini duymuştum.
Konuşmamıştı, sadece dudaklarının arasından anlamsız bir ses çıkarmış öylece beklemeye başlamıştı.
Şu anda telefonunu yastığın üstüne bırakmış ve kulağını da telefonuna yaslamış bir şekilde olduğu konusunda bahse bile girerdim fakat konumuz bu değildi bu yüzden daha fazla vakit kaybetmemek adına "Günaydın!" demiştim. "Yorgunsun biliyorum ama birazcık uyansan ve cama çıksan olur mu?" Ben beklentiyle onun bir şeyler söylemesini beklerken bir süre boyunca ne ses gelmişti ne de herhangi biri cama çıkmıştı.
"Yoongi! Camını acilen açman lazım taş atmak istemiyorum kırılırsa mahvolurum" derken telefona doğru konuştuğumda yine ses geldiği söylenemezdi fakat ben bunları söylerken Yoongi gözleri hâlâ kapalıyken camını açarak aşağıya doğru bakınmaya başlamıştı. O kapalı gözlerle beni gördüğünü pek sanmıyordum ama öyle sevimli ve uykulu duruyordu ki onu uyandırdığım için bir tık pişman olmuş olabilirdim yani sadece bir tık.
Pencerenin köşesine tutunmuş destek aldığı sırada bir de esnemeye başladığı için boğazımı temizleyerek beni tamamen fark etmesini ve biraz da olsun ayılmasını beklerken Yoongi beni orada bırakarak geriye dönmüş ve bir anda gözden kaybolmuştu. Elime baktığımda telefonun hâlâ açık olduğunu görerek aramayı kapatırken onun bu uykulu hallerine gülmeden edememiştim çünkü şu anda geri uyumaya dönmüşse ben bunu herkese anlatırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THEATRE CLUB | yoonmin
FanfictionTiyatro kulübünde verilen bir grup çalışması sayesinde tanışan gençlerden birinin sakladığı küçük sırlar bu ödevi ne tür sıkıntılara sokabilirdi?