"Prensim zahmet olmazsa şunu da şöyle alabilirsiniz isterseniz" diyerek başındaki işlemeli şapkayı çıkaran kişi tahmin edersiniz ki Jackson'dan başkası değildi. Sabah Yoongi beni onun için terk ettiğinden beri ona karşı tavırlı ve haklı olarak biraz da sinirliydim. O konuşurken göz devirmeden edemiyor ve artık okuldan çıkıp gitmesi için resmen içimden dualar ediyordum, yeter ki bugünlük daha fazla gözüme gözükmesin ve boş hayatına geri dönsün istiyordum.
Aslında dürüst olmamı isterseniz normal hallerinden daha yakın falan da değillerdi, her zaman olduğu gibi takılıyorlardı ama ben asla iflah olmaz bir adam olduğum ve bir şeyleri kendi beynimde abartarak olayları büyüttüğüm için onların bu hallerini normalinden daha çok kıskanıyordum. Yani tüm mesele bundan ibaretti.
"Bu arada lütfen eve döndüğünüzde bana mesaj atmayı unutmayın çünkü bu sefer size anlatacağım şeye emin olun ki inanamayacaksınız" derken son kelimesini hecelerine ayırıp söylemiş olması anlatacağı şeyi daha heyecanlı falan yapmıyordu. Sadece Jackson yine her zamanki gibi abartıyordu işte, öyle değil mi?
Bir de şu resmi konuşmaları yok muydu onun, nefret ediyordum. Tek kelimeyle nefret ediyordum, öyle sinirlerimi bozuyordu ki elimdeki kutuyu sahneye bırakarak ona dönerken hâlâ neden konuşmaya devam ettiğini sorguluyordum. Bir insan nasıl bu kadar fazla konuşabilirdi ki, hayır yani bir de Yoongi'nin konuşmasına asla izin dahi vermiyordu. Yıllarca konuşacak kimsesi yokmuş da şimdi ilk kez konuşacak birini bulmuş gibi açtığı çenesi biz provayı bitirdiğimizden beri bir türlü kapanmak bilmemişti.
Zavallı Yoongi'm ise eline tutuşturulmuş olan şapkayı da eşya kutusunun içerisine özenle bırakırken sadece başını sallamakla yetinmişti. Yorulmuştu tabi, şu kısacık gün içerisinde o kadar fazla şey olmuştu ki hepimiz gibi o da yorulmuştu işte.
Ceketini giymiş bir de bu kış vakti tamamen alakasız bulduğum o güneş gözlüklerini bile gözlerine takmış olan Jackson tam da artık çıkıp gidecek diye sevinirken o hızlı bir dönüş yaparak yine Yoongi'ye bakmıştı. Çıkamıyordu ki bir türlü, farkında bile değilken deli ediyordu bu çocuk beni eğer bir de farkında olsaydı neler neler yapardı kim bilir.
"Yardım istemediğine emin misin, iddiayı kaybetmiş olman hepsini tek başına toplamak zorunda olmanı gerektirmiyor" dediğinde araya girerek tek toplamayacak zaten dememek için zor tutmuştum kendimi. Yoongi'yi bu korkunç konferans salonunda tek başına bırakarak tüm işi üstüne bırakacağımı düşünmemişlerdi heralde, saat geç olmaya başladığı için onlar gitmek isteyebilirdi ama ben asla onu burada tek bırakmazdım.
İlk olarak okulda neredeyse kimse kalmamış olduğu için burası ayrı bir korkunçtu, hiç ses yoktu ve okulun altında kalıyorduk yani tamamiyle korku filmlerinden fırlamış bir havası vardı şu anda. İkinci olarak ise hava zaten kararmaya yüz tuttuğu için hiçbir kuvvet beni tek başıma eve yürütemez ve artı olarak bir kez daha Yoongi'yi burada bırakmamı sağlayamazdı. Belki milyon dolarlar verseler bu fikri son bir kez daha düşünürdüm ama şu anda kimsenin bana o teklifi sunmayacağı oldukça açık olduğu için kendi hür irademle burada kalacaktım.
Üçüncü ve son olarak ise tüm bu sahne süsleri ve kıyafetlerimizi tek başına toparlamasına da gönlüm asla el vermezdi. Evet birkaç haftadır iddiayı kaybeden kişi sözde burayı tek başına topluyor olabilirdi ama diğerleri umurumda falan değildi tamam mı, ben sadece Yoongi'ye yardım ederdim.
Jackson'ın teklifinin üzerine gitmeye hazırlanmış olan Junmyeon da ona katılarak "Doğru söylüyor, istersen ben de yardım edebilirim" dediğinde Yoongi onların güzel sözlerine kanar ve onlara kalmalarını söyler diye çok korkmuştum. Çünkü istemiyordum, ona zaten ben yardım edecektim işte gereği yoktu ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THEATRE CLUB | yoonmin
FanficTiyatro kulübünde verilen bir grup çalışması sayesinde tanışan gençlerden birinin sakladığı küçük sırlar bu ödevi ne tür sıkıntılara sokabilirdi?