"Babamı öldürdüğüm gün." O gün ne alaka?
"Babam konseyin başındaydı onun ölümünden sonra konsey başı boş kaldı." Merakla onu dinliyordum."Varis ben olduğum için babamın tüm işleri bana kaldı konsey dışında." Dikkatle gözlerime bakarak anlatıyordu.
Her kelimeyi iyice anlamam için.
"En alt kademeden en üst kademeye geçiş yapmam gerekti, bunun için de üç aylık bir süreç gerekiyor." Gözlerim doldu.
Bunların yükünü almak zorunda değildi.
"Üç aydır hem konseyin işleri hemde babamın yaptığı bokları temizlemekle uğraştım." Sen nasıl bu kadar güçlü kaldın?"İki işi aynı anda yürütmeyi başardım fakat yanına gelemedim." Neden dercesine kaşlarımı kaldırdım.
"Konseyin üç aylık sürecinde işler dışında görüşme yapman yasak bunu yaparsam hedef tekrardan sen olacaktın." Gözümden bir damla yaş aktı.
Beni korumak için ve aldığım intikam için resmen üç aydır kendisi de bedel ödemiş."En başa geçmeyi başardığım an karşına çıktım." O zamana kadar sadece bunları yaşadığını sanmıyorum.
Bartu bana bir keresinde konsey üyelerinin en başa geçmesi için çok büyük acılara maruz kaldığını söylemişti.
En güçlü olmanın yanı sıra başa geçmenin sorumluluğu ve acılarının çok fazla olduğunu da.
Büyük ihtimalle bu durumu bildiği için ileride uzayı anlamam için söyledi.
Bunların yanı sıra babasının işleri ile uğraşması.."Barda seni gördüğümde uzaktan izledim yanına gelmeye cesaret edemedim, snrasında olanları söylemeye gerek yok."
Hatırlamak bile istemiyorum.
"Yaşadığın tüm acıyı hissettim, hissettiğim için yanına gelemedim." O beni hissetti fakat ben onu neden hissetmedim?
"Hissetmene izin vermedim." Gözümden tekrar yaşlar akarken dudağımı ısırdım.
Benim yüzümden sende acı çekme de nasibini almışsın."Senin yüzünden değildi elbet bir gün bunlar yaşanacaktı." Sadece erkene almış bile olmam suçlu hissetmeme neden oldu.
Uzay neden anlatmadı diye düşünüyordum biraz empati yapınca haksız değildi.
Uzay böyle berbat halde iken daha çok berbat hissetmesindense benden nefret etmesini tercih ederdim.
Yine de ona söylediğim sözler... Hakketmemiş ki hiçbirisini.
Ellerimle ağzımı kapatıp ağzımdan çıkacak olan hıçkırıkları bastırmaya çalıştım.Artık benim hayatımda güzel şeyler olabilir mi? Mesela saatlerce uzayın göğsünden gökyüzünü izleyeceğim bir günün hayalini kurmak yerine yaşamak istiyorum.
Sadece mutlu ve huzurlu hissetmek hiçbir kötü düşünceye zemin hazırlamayacağım kadar huzur kokan bir yerde olmak istiyorum.
Uzay beni belimden tutarak kendine çekti.
Ellerim göğsüne giderken akan göz yaşlarımı teker teker sildi."Çok az kaldı." Gülümsedi.
Sanki bunun kesinliğinden emin olmamı istercesine gülümsedi.
"Sonsuzluğa çok az kaldı." Sonsuz mutluluğa çok az bir süre kaldı.
Uzayın gözlerine bakıp burukça gülümsedim.
"Seni seviyorum." Başka birşey diyemedim.
Uzay karşılık olarak dudağımdan öperken ellerimi ensesinde birleştirdim.
Üç ayın intikamını almak istercesine hareketleri sertti.Beni kucağına aldığında ufak bir çığlık attım.
"Sesini şimdiden yorma." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken boynuma yöneldi.
Etrafa baktığımda ıssız bir ormanda olduğumuz gerçeği beynime yerleşti.
"Burada olmaz." O beni dinlemeden kıyafetimi çıkartacağı sırada engel oldum.
Engel olmamayı tercih ederdim.
"Daha rahat olabileceğimiz bir yeri tercih ederim." Sorun rahatlık değildi ama bahane olarak kullanmaktan ne zarar gelir?
Uzay benden küfür ederek ayrıldı."Bunu sen istedin." Daha birşey demeden beni kucağına alıp eve getirdi.
Dudağımı ısırarak birşey düşünmeye çalıştım.
Ne kadar çok istesem de inadım tuttu.
Sahte bir şekilde esnedim.
"Benim çok uykum geldi..." Uzaydan ayrılıp yatağa ilerlerken uzay öylece kala kalmıştı.
Gülmemek için kendimi sıkarken yatağa uzanıp uzaya arkamı döndüm.