ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "Gerçek."

258 62 140
                                    

"Çok yorgunum...
Beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman...
Beni o limana çıkaramazsın."

- Mavi Liman, Nâzım Hikmet

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MAYIS, 1992

Beklemek zor bir eylemdi. Leyla için bir işkenceden daha beterdi bu. Durakta bir otobüs beklemek gibi değildi yaşadığı. O bilinmezi bekliyordu. Hale'nin gelişinin üzerinden bir hafta geçmişti. Her gün bahçeye çıkıyor, etrafı gözetliyor ve giden gelen var mı diye kontrol ediyordu.

Bugün güvenliklerin bulunduğu ana kapıyı en net gören bir bankta oturmuş, dikkat çekmemek için doktorun verdiği kitaplardan birini okuyormuş gibi yapıyordu. Gözlerinin önüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına itti ve sıkıntıyla ofladı.

"Sen niye hep burada oturuyorsun?"

Leyla, duyduğu tiz kadın sesiyle adeta yerinde sıçradı. Elini kalbinin üzerine getirirken sesin sahibine döndü. Oturduğu yerin arkasından sinsice yaklaşmış olan bu kadın, geçen gün yemekteyken ona bakıp gülümseyen kadındı. Hiçbir şey demeden tekrar önüne döndüğünde pes edip gideceğini düşündü ama öyle olmadı. Kadın bankta yanına oturduğunda Leyla, kendini koruma içgüdüsüyle bankta boş tarafa doğru kaydı ve ilgisini tek kelime bile okuyup anlamadığı kitabın sayfasına çevirdi.

"Ne yapmaya çalıştığını biliyorum..." Kadının ezgiyle söylediği cümleye kısık sesle güldü Leyla. O bile ne yaptığını bilmiyordu, kim ne bilebilirdi ki?

"Günlerdir sürekli kapıya bakıyorsun." dedi sürekli sabahlıkla oturan kadın. Parmağıyla Leyla'yı işaret etti. "Kaçacak mısın yoksa birini mi bekliyorsun?"

"Hani ne yapmaya çalıştığımı biliyordun?"

Omzunu silkti kadın. "Ben de birini bekliyorum."

"Tamam, bana ne bundan?" diye mırıldandı Leyla. Can sıkıcı bir şekilde umursamaz gözüküyordu. Güneş artık oturduğu yerde gözüne geliyordu. Rahatsızca kıpırdandı.

"Çok ağladın mı?" diye sordu yanındaki kadın. Neyden bahsettiğini anlamıyordu. Değil onunla, hiç kimseyle şu an konuşmak istemiyordu ama yine de sormadan edemedi.

"Ne?" Bakışları kadına döndü.

"Kocan öldüğünde çok ağladın mı?"

Sanki o an biri Leyla'nın fişini çekmişti. Öylece kalakalmış, üzgün görünen kadına sert fakat bir o kadar karmaşık bir ifadeyle bakıyordu.

"Ne ölmesi? Ne diyorsun sen? Ne-ne saçmalıyorsun karşımda?"

Kadın bilmiş bir ifadeyle başını salladı. "Çok ağlamışsın."

Leyla için fırtına tam da bu cümleyle kopmuştu. Gök gürledi, şimşekler çaktı ama gözünden tek bir yaş bile aşağı süzülmedi. Dişlerini sıkarken, "Git buradan," diyerek adeta tısladı.

Kadın elektrik çarpmış gibi kalktı banktan ancak henüz bir adım bile atmamıştı. Leyla'ya şöyle bir baktı. Gözlerinde ne çok özlem vardı. Ne çok pişmanlık vardı, ne çok kırgınlık... O parçalar kadına tanıdık geliyordu, bu yüzden onunla konuşmak istemişti ama görüyordu ki Leyla çoktan kendine kapılarını kapamıştı.

"Buradaki birkaç kişi söyledi. Benzer şeyler yaşamışız seninle. O yüzden birbirimizi dinleriz sanmıştım."

Kadının yanından uzaklaşıp binaya girişini içinde itiraf edemediği duygularla izlemiş, söylediklerinin üzerinde çok durmamaya çalışarak derin bir nefes aldı.

ÇIKMAZ SOKAK | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin