Not: Multimedyadaki çift görseli temsilidir. Birkaç değişiklik dışında benzerlik taşıdığı için koymak istedim.
"İçim, ey içim,
Bu yolculuk nereye?
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin."- Yedi Güzel Adam, Cahit Zarifoğlu
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
NİSAN 1984
Deklanşörün sesiyle oturduğu yerde hafifçe irkildi kadın. Bu ses, bir tek ona mı böylesine yüksek perdeden geliyordu? Rahatsız bir şekilde kıpırdanırken arkasında duran adamlara kısa bir bakış atmıştı ki fotoğrafçının itiraz dolu sesini duydu.
"Yine gözlerin kapalı çıktı," dedi adam makineden çektiği bakışlarını Leyla'ya çevirirken. Neredeyse isyan edecek ve kendisine kızacakmış gibi duruyordu.
Elinde değildi kadının. Oturduğu yüksek sandalyede titrek bir nefes verdi. Gözleri, kameraların ve ışığın arkasında takım elbisesiyle duran yapımcı Bülent Bey'e çevrildi. Adamın kısılmış gözleri kendisinin üzerindeydi ve Leyla, bu bakışların ağırlığını tüm uzuvlarında hissediyordu. Bakışlarını kaçırdı ve hissettiği mahcubiyetle tekrar fotoğrafçı adama döndü. "Gürültü bir sesi var. Biraz korktum sadece."
Sinan, Leyla'nın kulağına eğilip "Ne oluyor?" diye fısıltıyla sordu. Üç adam da sandalyenin arka tarafında ayakta olduğundan Leyla ona bakmak için başını kaldırmış ve bedeniyle hafifçe dönmek zorunda kalmıştı.
"Bir şey yok. Dikkatimi veremedim."
Sinan istese üstünde dururdu ama uzatmak istemedi. Yavuz'un da ondan bir farkı yoktu. Fakat Ali Kemal, kadının vermiş olduğu cevabı duymuştu ancak inandırıcı gelmiyordu. Çünkü onun aklının nerede olduğunu iyi biliyordu.
Her şey yine kibritin çakıldığı o günle ilgiliydi. Hayır, ilk çakıldığı gün değil. Sonrasında bunu göstererek anlattığı o günle.
Leyla, evde gerçekleri öğrendiği akşam, kapının önünde saatlerce pes etmeden bekleyen adamı biraz da pencere önünden izledikten sonra düşünmüş ve kapıyı açmıştı. Biraz olsun sakinleşmeye başardığı için o içeri girdiğinde koltuğa geçmiş ve ona bildiği başka ne varsa anlatmasını istemişti. Bunu bir daha konuşmayacaklarını eklemeyi unutmamıştı kadın. Çünkü öğrendiği şeyler kırıcı gelmişti. Kırılan parçaları defalarca toplayamazdı. Toplasa da eskisi gibi olmazdı.
Ali Kemal de bunun üzerine, hissettiği suçluluk hissiyle ona Yasemin'den öğrendiği kısımları da anlatınca Leyla'nın kafasında her şey de böylece birleşmişti.
Sonraki günler de bunu tekrar konuşmamışlardı. Hatta gerekmedikçe neredeyse hiç konuşmamışlardı. Ali Kemal, aralarını düzeltmek için ne kadar çabaladıysa Leyla bir o kadar ondan kaçıp kendini çalışmaya vermişti. Böylece üzerine düşünmemek daha iyi oluyordu. Ama adam, onun bazı geceler ağladığını duyuyordu. Sonra içi sıkılıyor, mutfağa gidip bir sigara yakıyordu. Aslında o kadar çok sigara tüketen biri olmamasına rağmen bugünlerde sayısı epey artmıştı.
Ali Kemal ve Leyla'nın arası uzun zamandır limoni olsa da Sinan ve Yavuz'la beraberken her şey eskisi gibi gözüküyordu. Ki onlarla da günün neredeyse her saati bir arada olmuşlardı. Bu da her şeyin bıraktıkları yerden devam etmesi için yeterli gelmişti.
Sekiz parçalık batı sentezlerin bulunduğu rock ve pop albüm için kayıt stüdyosunda neredeyse sabahladıklarını söylemek abartı olmazdı. Zira, üzerinde çok uğraşmışlar, en ufak detay için bile limitlerini zorlamışlardı. Sonunda herkesin içine sinen kayıt oluşturulduğunda, herkesin adına aylardır ilk kez nefes alıyormuş gibi hissettiğini dile getiren kişi de Sinan olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIKMAZ SOKAK | TAMAMLANDI
Bí ẩn / Giật gân1980'ler ve 1990'larda geçen geçmiş-şimdiki zaman sarmalındaki hikayede, küçüklüğünden beri duyduğu ve gördüğü şeyler herkesten farklı olan Leyla'nın yolu çıkmaz bir sokakta tanımadığı bir adamla kesişir. Adam, kadını o gece zor durumdan kurtarır ve...