"Yok olmaz erken daha, biraz geç kalın ne olur!
Hiç hazır değilim henüz.
Ne olur baharlarımı, bırakın bir süre daha.
Tanıdık değil bana güz."- Kurşuni Renkler, Sezen Aksu
ON YEDİNCİ BÖLÜM
MAYIS 1992
Haziran'a günler kalmıştı. Sıcak bir esinti saçlarının arasından dolanırken Leyla, uzun uzun onun isminin yazılı olduğu taşa baktı. Buraya daha önce hiç gelmemişti çünkü o zamanlar emindi. Fakat şimdi aynı hissetmiyordu. Kaybetmiş ve kaybolmuştu. En sonunda bedeni onu bu toprağa götürmüştü.
Ağlamıyordu, oysa herkes onun ağlamasını beklerdi.
Mezarın uç tarafına yan bir şekilde oturmuştu. Sol eli toprağın üzerine gitti. Düşen kuru dalları koparıp yere attı. Bunu yaparken hareketleri aceleci değildi. Zamanı vardı, ona her zaman zamanı olurdu.
"Sonunda geldin diyorsun şimdi bana, öyle değil mi?" dedi kırık bir sesle. Derin bir nefes alırken taşın üzerindeki toprağı eliyle temizledi. "Ben de bir gün buraya geleceğimi beklemiyordum kendimden."
Yakından gelen bir çıtırtı sesiyle başını kaldırdı Leyla. Küçük bir kız çocuğu karşısında duruyordu. Yavaş adımlarla mezarın etrafında dolandı ve sonra bir şey demeden Leyla gibi toprağın üzerini temizlemeye başladı. Üzerinde kırmızı bir kapüşonlu ve altında kahverengi bir pantolon vardı. Kirli ve eskimiş gözüküyordu.
"Yalnız mı geldin buraya?" diye sordu etrafta göz atarken. Küçük kız başını onaylar biçimde aşağı yukarı salladığında iki taraftan topladığı kahverengi saçları ahenkle kıpırdadı. Onunla ilk göz göze gelmişti.
"Nasıl?"
"Otobüsle geldim." dedi küçük kız ve ardından işine geri dönerek küçük elleriyle kozalakları toplamaya başladı.
"Adın ne peki senin?"
"Nilüfer."
Küçük kızın söylediği isim zihninde yankı bulurken içinden tekrarladı. Dudaklarını sıktı, kızın güzel yüzüne baktı. Bembeyaz bir teni, iri gözleri ve upuzun kirpikleri vardı. Ona bakarken içinin sızladığını hissetti.
"Kaç yaşındasın sen, Nilüfer?"
"Dört." Elini kaldırıp parmaklarıyla dört yapmıştı. Leyla dört yaşında küçük bir çocuğun burada tek başına oluşuyla, hatırladıklarıyla sarsılırken sessiz kaldı. Bu sessizliği bu kez Nilüfer bozdu.
"Neden çiçek getirmedin ona?" diye sordu. Leyla başta anlayamadı, sonra Ali Kemal'in mezar taşına doğru baktı. Sahi neden getirmemişti? Bakışlarını indirirken, "Unuttum," diye mırıldandı üzüntüyle. "Aklıma gelmedi."
Buraya geldiğimden beri bir damla gözyaşı dökmeyen Leyla, ona eli boş geldiği için neredeyse ağlayacaktı. "Eyvah," dedi, "Başladı yine o sızı." Kalbinin üzerine konan yaralı kuş acıyla cıyaklıyordu. Onun acısını dindirecek ilacın adı yoktu.
Küçük kız, Leyla'nın yanına yaklaştı ve yavaşça omzuna dokundu. Kadın yaşlı gözlerle Nilüfer'in masum yüzüne döndü. Ona sarılmak istedi. "Sana yardım edebilirim," dedi kız tebessüm ederken.
"Nasıl?"
"Senin için çiçek getireceğim. Bir de su."
Leyla hem şaşkındı hem mutlu. "Bunu yapabilir misin gerçekten?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇIKMAZ SOKAK | TAMAMLANDI
Mystère / Thriller1980'ler ve 1990'larda geçen geçmiş-şimdiki zaman sarmalındaki hikayede, küçüklüğünden beri duyduğu ve gördüğü şeyler herkesten farklı olan Leyla'nın yolu çıkmaz bir sokakta tanımadığı bir adamla kesişir. Adam, kadını o gece zor durumdan kurtarır ve...