Birlikte yemek odasından giriş yaptığımızı gördüklerinde şaşırmışlardı. Masada ki yerlerimizi aldık.
"Ooo, evli çiftimiz sonunda teşrif edebildiler sofraya. Günaydın Bayan Cottingham." Sabah sabah başlamıştı yine.
Charles alışmış ki, cevap vermeye bile tenezzül etmedi. Ben de sahte gülümsememi takındım. "Sana da günaydın Nina." dedim. "Biz olmadan kahvaltıya başlayamıyor musunuz yoksa?"
"İnanabiliyor musun? Boğazımızdan geçmiyor."
"İnanıyorum, inanıyorum." dedim gülümseyerek. Tabağımı kahvaltılıklardan doldurdum. Güne zaten ağlayarak başlamıştım, moralimi daha fazla bozmasına izin vermeyecektim. Zaten oldukça mutlu görünüyordu, diğer günlere nazaran. Niye bu kadar mutluydu ki?
"Bu sabahki neşeni neye borçluyuz Nina? Mutlu görünüyorsun." Ağzıma bir peynir attım.
"Mutluyum. Akşam yemeğinde gerekli açıklamayı yapacağım. Lütfen herkes burada olsun." Göğsünü gere gere konuşuyordu. Yanında oturan kocası masanın üzerinde ki elini tuttu.
"Hayatım?" dedi. Açıklamanın ne olduğunu sorar gibi.
Nina elini üzerine kapanan eli tuttu. "İnan bana hayatım, akşam vereceğim haber malikaneyi yerinden oynatacak. Çok eğleneceğiz." Yüzündeki sinsi sırıtışla bana baktı. O an vereceği haberin beni olumsuz etkileyeceğini anladım. Meraklanmıştım bir de. Acaba ne olabilirdi ki?
"Malikaneden ayrılmıyorsanız o kadar da önemli değildir bence."
Kızıl şeytanın herkese karşı bir tutumu vardı herhalde. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Charles'ın dudakları da yukarıya kıvrılmıştı birkaç saniyeliğine.
Nina yüzünü Esther'e döndü. "Hayır Esther, hakkımız olduğu malikaneden ayrılmıyoruz." dedi sakin bir tavırla.
"Rusların yüzsüz olduğunu duymuştum." Esther acımıyordu. Tartıştığı kadının yüzüne bakmaya bile tenezzül etmeden sokuyordu lafları.
"Biliyor musun Esther, bugün sen bile moralimi bozamazsın."
Geriye kalan kahvaltımız sessiz sedasız geçmişti. Herkes köşesine çekilmişken bizde malikaneden çıkmaya hazırlanıyorduk. Riley bizi buldu.
"Nereye gidiyorsunuz abi?" Charles paltosunu giyiyordu. Cevap vermeyince araya girdim.
"Bebeğe alışveriş yapmaya. Sen de bizimle gelmek ister misin?"
"Bayılırım! Küçük yeğenime alışveriş yapacağız. Minicik ayaklarına çoraplar mı alacağız şimdi?" İşaret parmağıyla baş parmağını kısarak gösterdi. Gözlerinin içi gülüyordu. "Hala olacağımın yeni yeni farkına varıyorum. Bu dünyada ki en iyi hala ben olacağım Emma, göreceksin. Küçük Cottingham'ı dans kulübüne götüreceğim, birlikte gökkuşağı bileklerinden takacağız ve- ve ona Cottingham sırlarından bahsedeceğim."
"Sonuncuya hayır demem ama ilki için biraz erken hayatım. Önce bir dünyaya gelsin bakalım." Riley'nin koluna girdim. Dış kapıdan çıkarak arabaya bindik.
Yaklaşık yarım saat sonra merkezde bir mağazaya girdik. Yeni doğan reyonuna gidince Charles, Riley ve beni tutmak zorunda kalmıştı. Çünkü gördüğüm her kıyafeti sepete atıyorduk. Zavallı Marcus'un kollarından taşmıştı paketler.
İlk defa bebek alışverişine çıkıyordum. Zıbın takımları, hastane çıkışı, battaniyesi... Hepsinin mükemmel olmasını istiyordum. Hele ki aldıklarım kendi evladıma olunca. İki, üç yaşlık için bile alıyordum. Charles bir şey demiyordu tabii. Belli etmiyordu ama onun da hoşuna gittiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAZAYLA BABA
Romance"Buraya kaç tane senin gibi kız bebeğinin babası olduğumu iddia ederek para koparmaya geliyor haberin var mı senin?" Yüzünde aşağılayıcı bir bakış vardı. Demek şimdi bir tepki veriyorsunuz Bay Charlie. Çantamı bıraktığım yerden alarak koluma taktım...