14

2.8K 332 275
                                    



"Beyaz olanı giy, daha iyi bence."
Aynada kendine kararsız bir şekilde bakan Jimin, yatağında uzanıp kendini izleyen arkadaşını dinleyerek beyaz bol ve saten gömleği alıp giymeye başladı. Seokjin'den yalnızca iki saat önce aldığı mesajla akşam Jungkook ile gitmesi gereken bir reklam daveti olduğunu öğrenmiş ve hazırlanmaya başlamıştı.
Onun biraz bile olmayan isteğine zıt bir şekilde yüzündeki heyecanlı gülümsemeyle onu izleyen Sohyung gömleği giyen arkadaşına onaylar gibi baş parmağını gösterdi. "Süper oldun!!" Komidinin üstünde rastgele duran birkaç gümüş bilekliği ve ince zincirli kolyeyi de taktıktan sonra saçlarını alnının ortası açıkta kalacak şekilde düzeltip aynaya baktı Jimin. Onu karşılayan görüntü yüzüne memnun bir ifade yerleşmesine neden olunca Jungkooku beklemek için kendini yatağın çaprazındaki tekli koltuğa attı.

"Bu gece birkaç kişiyi güzelliğinle bayıltırsın bu aradaaa." Genç kızın abartılı konuşmasına gülüp "Sanmam," diye mırıldanmıştı. "oradakilerin ne kadar iyi göründüğünü görsen gayet sıradan olduğumu anlarsın." Fakat ikna olmamıştı arkadaşı. "Hiç de bile. İstesen Jungkook'u bile aşık edersin kendine."

O günkü gülüşlerinden en seslisini gerçekleştiren Jimin kahkahasının arasında zar zor "Jungkook'u mu?" diye sordu. Sahiden bunu söylediğine inanamıyordu. Büyük ihtimalle Jungkook'un kendi hakkında ne düşündüğünü sahiden anlayamamıştı hala. Para koparmak veya ün kazanmak için ona bir çeşit tuzak kuran, onu seyircisine karşı yalan söylemek zorunda bırakan tahammül edemediği biri olarak görüldüğünü bir daha açıklamak için gülmesini bastırıp kelimelerini hazırlasa da telefonu çalmaya başlayınca vazgeçip ekrana baktı.

"Geldi galiba," Eş zamanlı olarak açık pencereden gelen araba sesiyle de emin olunca aramayı meşgule atmış ve ceketini eline alarak arkadaşıyla vedalaşıp kapıya koşturmuştu. Jungkook beklediği her saniye için on dakika konuştuğundan başı ağrısın istemiyordu.

Kapıyı ardından kapatır kapatmaz kaldırımın tam önündeki tanıdık siyah arabayı görüp ilerledi hızlıca. Film kaplı camlar yüzünden içeriyi pek göremese de kapıyı açıp binince büyük ihtimal beklerken biraz aşağıya kayıp kafasını geriye yaslayarak daha rahat bir pozisyon alan Jungkook'un kafası ona dönmüştü.
Yüzü ifadesiz olsa da bakışları önce bedeninde daha sonra yüzünde kısaca oyalanıp önüne dönmüş ve sürüşe hazır hale gelerek çalıştırmıştı arabayı.

Jimin birkaç saniye beğenip beğenmediğiyle ilgili sulu bir şaka duymayı beklese de aldığı karşılık koca bir sessizlikti. Çoğu zaman sinir olsa da şimdi hafiften bir boşluk hissetmediğini söyleyemezdi.
Bu yüzden kendini tutamayıp "Ee, nasılsın?" derken merakla ona çevirmişti bakışlarını.
Direksiyonda olan sağ elinin tutuşu gibi yüzü de sert görünüyordu. Yani o her ne kadar "İyi, sen?" dese de bir şey olduğu belliydi.

Nedenini sormayıp "Ben de iyi." demiş ve yaklaşık on dakika sonra Jungkook arabayı park edene kadar tek kelime edilmemişti arabada.

Valenin önünde gelişigüzel durduktan sonra inmişler, anahtarı vermiş ve kendini bekleyen Jimin'e doğru ilerlemişti Jungkook. Geldikleri sahilde gösterişli, büyük ve önünde görevliler olan yatı görünce adımların oraya doğru yöneltmek istese de aniden kolu tutulunca durmak zorunda kaldı.
"Nereye gidiyorsun?" Karşılaştığı anlamsız ve cevabı apaçık belli soruya ters bir yanıt verecek olsa da sarışının dehşete düşmüş ifadesini görünce "Davet yatta." diye yanıtlamıştı kısaca.

"Yat mı?" Büyüyen gözlerle bir denize bir de hayatında görmediği kadar büyük olan yata bakarken otomatikman elini ve kafasını olumsuz anlamda sallamaya başlamıştı Jimin. "Ben binemem!" "Ne demek binemem?"

"Deniz yolculukları beni tutuyor, haberim olmadığı için ilaçlarım da yanımda değil. Binemem yani, sen geç ben döneyim. Olmaz mı?"
Jungkook ciddi olup olmadığını sorgular gibi birkaç saniye boş boş baktığı sarışının son derece ciddi olduğunu fark edince sıkıntıyla sesli bir nefes verdi. Canı yeterince sıkkın değilmiş gibi bir de sürekli uğraşması gereken şeylerin çıkması sinirlendirse de birazdan ayrılacak olan yata yetişmeleri gerektiğinden sinirlenmeye bile vakti yoktu.

don't delete the kissesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin