18

2.7K 332 234
                                    


Sabahın erken saatlerinde olan dersi yüzünden neredeyse hava bile aydınlanmadan kalktığından yaklaşık yarım saat öncesine kadar adımını atarken bile uyuyakalacak gibi olan Jimin birden soğuyan hava uykusunu da açınca gözlerini kapatıp yüzünü gökyüzüne doğru çevirdi. Çabuk üşüse de kışı seviyordu.
Ellerini cebine sokup biraz uzak olsa da eve yürümeye karar verdi.
Sabah ders arasında Namjoon ile görüşmek için şirkete uğradığında konuştuklarını düşünmek için iyi bir fırsat gibi gelmişti gözüne.

Yani aslında ona geçerken selam vermek için uğradığını söyleyip sadece ağzından laf almaya çalışmıştı biraz. Namjoon sadece yüzüne bakarak bile aklındakileri okuyabiliyormuş gibi geldiğinden oldukça zor ve tedirgin anlar yaşamış olsa da bir sonuca varabilmişti en azından.

Önce öylesine bir şeylerden bahsetmiş daha sonra internette Jungkook'un annesini gördüğünü ve aslında ne kadar ünlü bir model olduğunu öğrendiğinde ne kadar şaşırdığını anlatmıştı. Ki bunu şüphe çekmeden yapmak biraz zordu. Ardından da 'iyi birine benziyor Jungkook neden annesi ile ilgili bir şey duyunca geriliyor ki?' gibisinden bir şey sormuştu.
Aldığı cevap 'Jungkook biraz inat. Bazı şeyleri içinde halledemeyip çevresine karşı hırçınlaşıyor.' olunca Namjoon'un aslında Jungkook'u ne kadar iyi tanıdığını anlamıştı.

Geçirdikleri süre onu tanıdığını söyleyip bazı yargılara varabilmesi için yeterli mi emin olmasa da elbette bazı fikirleri vardı. 'Affedici' biri olmadığını düşünüyordu mesela. Net çizgileri vardı ve onun dışında kalanlara pek hoşgörülü değildi, biri hakkında kolay kolay fikri değişmiyordu. Bu çıkarımları yapmasındaki temel unsur kendine olan davranışları olsa da annesine karşı da aynı şekilde davrandığını fark etmişti.

Bu ara sıkça olduğu gibi yine Jungkook hakkında düşüncelere boğularak yürüdüğü yolu neredeyse yarılamışken hemen sağındaki ara sokaktan önüne çıkan bedenle afallamış ve geriye doğru sendelemişti. Şaşkın bir şekilde ne olduğunu anlamaya çalışsa da karşısında hayatında görmeyi en son istediği kişiyi görünce kaşlarını çattı.
"Jimin? Ne bu surat? Sürprizimi beğenmedin mi?"

Bir süredir görmeyerek kurtulduğunu sandığı mafya bozuntusu Hyunwoo'yu yeniden karşısında görmenin verdiği öfke ve gerginlikle "Siktir git." deyip yoluna devam etmek istese tutulan kolu yüzünden başarısız oldu. Derin bir nefes alıp sabırlı ve sakin olmaya çalışarak her zamanki iğrenç sırıtışının yüzünde asılı olduğu adamın tam gözlerine baktı sinirle. "Ne istiyorsun yine? Paranızı da fazlasıyla ödüyorum, düşün yakamdan artık."

Dediklerini duymuyormuş gibi gülerken bir yandan da gözlerini arsızca yüzünde gezdiren adamı yok etme arzusuyla yanıp tutuşsa da güpegündüz sokak ortasında gereksiz samimi bir şekilde duruyor olmaları yüzünden sakinleşme amaçlı refleksle dudaklarını ıslatıp hala tutulan kolunu savurdu. İstediği gibi sıkı tutuştan kurtulmuş olsa bile Hyunwoo'nun bakışlarının dudaklarında olduğunu fark edince hissettiği bulantıyla yüzünü buruşturup omuzundan ittirdi genç adamı. "Karşıma çıkma bir daha."

"Bu özgüvenli hallerin ayrı bir çekici oluyor biliyor musun, bayılıyorum." Ayarsız tonu mümkünmüş gibi daha da sinirlenmesini sağlasa da asıl amacı biri tanımadan oradan gitmekti. Bu yüzden "Bak," diye mırıldandıktan sonra tekrar "paranızı ödüyorum," dedi dişlerinin arasından. "ayrıca bir sevgilim var."
Bir anlığına kaşları çatılan adamın bir umut bir şeyler anladığını düşündü fakat uzun sürmemişti bu düşüncesi.
Elinin tersiyle yanağına uzanınca kafasını hafifçe geri çekerek kurtuldu.

"En iyi ihtimalle," diye mırıldandığında hastalıklı bir gülüş vardı adamın yüzünde. "ayırırız."
Bu tavrı bir anlığına Jimin'i ürkütse de sert duruşunu bozmamaya çabaladı. Böyle konuşsa da bir şey yapabilecek biri olmadığını düşünüyordu ve buna güvenmek elinden gelen tek şeydi. "Saçmalamayı kes de çık yolumdan."

"Jimin..zengin sevgili yaptın parayı ödüyorsun diye senden vazgeçeceğimi falan mı sandın? Çok safsın..." Derin bir nefes alıp elleri ceplerinde, gayet sakin gözüken kendinden uzun adama baktı birkaç saniye. Sahiden uğraşmak zorunda kaldığı şeylere inanamıyordu. Sinirleri o kadar yıpranmıştı ki baş edemeyecekmiş gibi geliyordu bazen. Yine o anlardan birine sürüklendiğini hissetse de dik durmaya çalışarak "Ne istiyorsun benden?" dedi.

don't delete the kissesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin