24

3K 366 601
                                    


"Efendim?" Henüz yeni açtığı küçük valizindeki eşyaları çıkarırken telefonu kulağı ve omzu arasına sıkıştırmıştı Jimin. Bir-iki gün için eşyalarını komple yerleştirmeye üşense de yaklaşık yirmi dakika önce ne giyeceğini seçerken bir anda savaş alanına dönen etraf yüzünden fikri değişmek zorunda kalmıştı. Telefonun diğer ucundaki Yongun gelen birkaç hışırtının ardından "Duyduğuma göre sen de şirketle gelmişsin?" diye sorunca bunu nereden bildiğini anlayamasa da "Evet," diye yanıtladı kısaca. "bir şey mi oldu?"

Kabalık ediyor gibi hissetse bile hem telefonla konuşmaktan pek hoşlanmıyordu hem de gözlerden en uzak olmak istediği zamanda ne için aramış olabileceği konusunda tedirgindi. "Aslında bir şey rica edecektim senden, kalacağımız otel aynı olduğu için ben gelince detaylı konuşuruz hem." Kendinden ne gibi bir ricada bulunabilir hiçbir fikri olmasa da "Elimden geleni yaparım tabii ama konu neydi?" diye sordu. Elindeki kıyafetleri bırakmış daha dikkatli dinlemeye başlamıştı duyacaklarını.
"Yakında bir film projem var, ünlü bir dansçıyı canlandıracağım. Hazırlanma sürecinde dans hocam olur musun, diye soracaktım?"

Fazla ani olan teklif yüzünden gözleri büyümüş, kalakalmıştı şaşkınlıkla. Bu ara kariyerindeki gelişmeler o kadar olumluydu ki kendi bile inanamıyordu. Önce Namjoon gibi birinden iş teklifi almış üstüne bir de oldukça popüler bir grubun koreograflığında yer aldığı için Japonya'da olan ödül törenine son pratikleri için onlarla gelmiş, şimdi de Yongun'dan böyle bir teklif alıyordu.
Sevinse de bodoslama atlamak istemeyerek "Bireysel çalışabilir miyim bilmiyorum ama önce şirketle konuşayım daha sonra seninle konuşuruz, olur mu?" demiş ve karşı taraftan da onay aldıktan sonra kapatmıştı telefonu.

Hissettiği heyecanla derin bir nefes alıp eşyalarını odanın ortasında darmadağınık bırakışını umursamadan aynanın önüne koştu. Karışan saçlarını düzeltip masanın üzerine bıraktığı nemlendiricilerden birini oldukça soğuk olan hava yüzünden kuruyan dudaklarına sürüp odadan çıktığında amacı Yungbin'i bulmaktı. Namjoon orada olmadığından danışabileceği en yetkili kişinin yıllardır şirkette çalışan, en kıdemli koreograf olarak o olduğunu düşünmüştü. Otuzlarının ortasındaki adamdan hala biraz çekinse de ters bir tepki vermemesini umuyordu.

Sabırsızca beklediği asansör birkaç saniyenin sonunda açıldığında karşısında gördüğü Taehyung ile hafifçe eğilip gülümseyerek selam verdi. "Naber Jimin?" Açıkcası son olanlardan sonra beklediğinden daha sıcak yaklaşmasına şaşırsa da bir yandan sevinmişti de. "İyi, Yungbin hyung'un yanına uğrayacağım. Sen yarına hazırlanıyorsun sanırım." Gözleriyle esmer olanın kucağındaki içi dolu gözüken siyah kıyafet kılıflarını işaret ettiğinde önce "Yok benim değil," demiş ardından aklına gelen fikirle yaslandığı aynadan doğrulup sırıtmaya başlamıştı.
"Senin işin acil mi Yungbinle?" Sarışın olanın yüzündeki anlayamamış ifade daha da komiğine gitse de kaşlarını kaldırarak cevap bekledi. "Çok değil, neden ki?" İstese eline böyle bir fırsat geçmezdi muhtemelen. Birden yerine gelen keyfiyle "Süper," diyerek elindekileri Jimin'in kucağına tutuşturmuş ve asansörün kapısını açmak için tuşa basmıştı hızlıca. "bir üst kat, oda 123. Jungkook'un odasına bırakırsın. Benim çok acil bir işim var."

Bir saniye bile beklemeden tam anlamıyla kaçan Taehyung'un ardından tek başına asansörde kalakalmıştı şimdi. Şaşkın şaşkın kucağındaki kıyafetlere bakarken açılan kapıyla yapacak bir şeyi olmadığından inmek zorunda kaldı. İnmişti inmesine ama ayakları ileri gitmemek için öyle büyük bir çaba sarf ediyordu ki durdu yolun ortasında.
Aradan geçen üç-dört günün ardından Jungkook'u görmeye hazır mı emin değildi.

Çoğu kişiye göre çok uzun bir süre değildi aslında ama çalışmadığı her an düşüncelerinin tam ortasında yer alıyordu genç adam. En son ayrılık haberlerinin yayınlandığı günün sonrasında bir defileye katıldığını görmüştü sosyal medyada, o kadar.
Bu kadar umursamaz olması biraz kalbini kırmış, 'ne bekliyordun ki' düşünceleri eşliğinde biraz üzülmüştü.
Sohyung'un deyimiyle aşması gerekiyordu belki de. Gerçi gerekiyordu gerekmesine fakat kolay da olmuyordu işte. Biraz ilerisindeki odanın kapısındaki '123' numarasını görmek, o kapının ardındaki varlığını bilmek bile şimdiden kalp atışlarının hızını değiştirmişti.

don't delete the kissesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin