34

3.1K 328 215
                                    



"Merak etme, bu ilk gelişim değil zaten." Arkadaşının endişesini bastırmak için yeniden söze girerek "Şimdi kapatmam lazım." dediğinde istemediği sesinden belli olsa da "Tamam." demişti telefonun diğer ucundaki Sohyung. "Haber ver çıkınca."
Genellikle ayda bir, yani her elden ödeme yaptığı zaman, bu konuşma yaşanıyordu aralarında. Şimdiye kadar pek sorun yaşamamış olsa da Hyunwoo'yla karşılaştığı anlar da oluyordu elbet. Ondan kurtulmak zorlu olsa da orada pek bir şey yapamadığından bir noktada gitmesine bir şey diyemiyordu.

Büyük ve ıssız bahçeyi aşıp geniş siyah kapıya ulaştığında kapıdaki iri yarı birkaç koruma ve güvenliğe kısaca selam verip kapının önünden çekilmelerini sağlamıştı. Eh, artık tanıyor sayılırlardı.
Bunun, bu korkunç ve gerici yere son kez gelişi olduğunu düşünmek tüm yükünü alıyordu sanki. Bu sefer şirkete ödemesi gereken bir borcu olsa da hiç sorun değildi. En azından bu iğrenç yer ve insanlarla bir alakası kalmayacaktı artık.
Şimdiye kadar çektiği onca şey gözünün önünden geçerken ezberinde olan yolu takip etti.

Etrafta gezen takım elbiseli adamların ortasında oraya o kadar uyumsuz duruyordu ki, göze batmamak için kenardan yürümeye çalıştı. Hyunwoo'ya denk gelmemek için her adımını temkinli ve çevreyi tarayarak atıyor, gerginlikten ölecek gibi hissediyordu. Fakat şansına o gün biraz sessiz ve sakin gibiydi etraf.

Para işlerinin hallolduğu odanın önüne gittiğinde kapının önündeki iri yarı korumalara "Park Jimin." demişti içeri girebilmek için. Baştan aşağı kendini süzen adam kafasını sallayıp kapıyı açtığında hızlıca içeri girdi. Hemen halledip bir an önce çıkmak istiyordu oradan. Peşinden giren korumadan biraz uzaklaşarak büyük siyah masanın başındaki adama doğru ilerlediğinde elindeki çantayı masaya bıraktı. "Kalan borcumun hepsi."

Çantaya kısa bir bakış attıktan sonra kendine bakan orta yaşlı adamla göz teması kurmak ve kurmamak arasında gidip geliyordu Jimin. Sert ifadesi yetmiyormuş gibi bir de yüzünün sol tarafındaki çizik onu olduğundan daha da korkunç gösteriyordu.

Rahatsız edici bakışları bedeninin her yerinde hissetse de sabretti. Bu kadar parayı bir anda nereden bulduğundan şüphe eder gibiydi adam. Fakat korktuğunun aksine bununla ilgili tek kelime etmemiş aksine kafasıyla kapıyı işaret etmişti "Çık," derken. Zaten daha fazla orada durmak istemediğinden direkt adımlarını kapıya yöneltse de tam çıkacakken tekrar söze girmişti adam. "eğer eksikse, hangi delikteysen buluruz. Biliyorsun." Tehditkar sesin dediğini sahiden yapacağını bildiğinden kısaca kafasını sallayıp tamamen çıkmıştı odadan.

Kendiyle çıkan korumayı arkasında bırakarak çıkışa yönelirken gelişinin aksine daha hızlıydı adımları. Aylardır omuzlarında ağırlık yapan yükten kurtulmuştu sanki. Duruşu biraz daha dikleşmiş, oradan çıkar çıkmaz yüzüne minik bir gülümseme konmuştu.
Namjoon'a kocaman bir teşekkür borçluydu her şey için. Hayatına girdiği andan beri sayısız iyiliğini gördüğü adamı bir anlığına aramak istese de kuru kuru teşekkür etmek istemedi. Yarın şirkette yüz yüze göreceğinden, yemek teklifi yapmaya karar vermişti.

Hemen solunda kalan otobüs durağını es geçip yoluna yürüyerek devam ederken cebinden telefonunu çıkardı. İki cevapsız çağrıyı görüp hemen Jungkook'u geri ararken 'müsaittir umarım' diye geçirmişti içinden. Bulundukları ülkeler arası saat farkı yüzünden pek konuşamıyorlardı zaten. Kulağına yasladığı telefon çalar çalmaz açılınca "Jungkook?" diye seslendi hemen. "Telefonum sessizdeydi, duymamışım." Ondan aldığı "Merak ettim, dönmeyince." cevabının yanında arkadan gelen hışırtılar ve birkaç saniye sonra duyduğu kapı kapatma sesiyle boş bir yere geçtiğini anlamıştı. Muhtemelen artık yalnız olmasının verdiği rahatlıkla "Nasılsın bir tanem?" diye sorunca yüzündeki sırıtışa engel olamayarak "Harikayım," dedi. Fakat aldığı cevap hoşuna gitmemiş gibi yalandan bir alınganlıkla "Ben yokken en azından 'idare eder' falan olman gerekmiyor mu?" diye sormuştu Jungkook. "Pek özlemedin beni galiba?"

don't delete the kissesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin