"Çok acıymış bu," Yüzünü buruşturarak konuşan Sohyung elindeki yarıladığı shot bardağını yeniden dudaklarına götürdüğünde tek yudumda bitirmişti. Saatlerdir yerde dizlerini kendine çekerek oturmuş olan çocuğa eşlik etmeye çalışsa da onun kadar iyi bir içici olduğu söylenemezdi. Bu yüzden iyi olduğu bir konuda çabalayıp bir süredir sürekli komiklik yapmaya ve boş boş şeylerden bahsetmeye çalışsa da henüz arkadaşından küçük bir tebessüm bile kazanamamıştı. Gözlerini dalgın dalgın baktığı masadan bile birkaç kere kaldırmıştı sarışın.Onu böyle gördükçe kendi daha çok üzülse de ikisinden birinin diğerini kaldırması gerekiyordu. Bu yüzden derin bir nefes vermiş ve gereksiz bir abartıyla "Hani hazırlıkta hiç sevmediğimiz bir hoca vardı, hatırlıyor musun?" diye sormuştu. Sırf laf olsun diye yaklaşık iki saattir hafızasındaki her bilgi ve olayı anlatmıştı neredeyse. Fakat Jimin hepsinde olduğu gibi yine kayıtsızdı. Gözleri sayamadığı kez dolup tekrar boşalan bardağındayken arkadaşının çabasına üzülerek konuşma gereği hissetmişti artık.
Uzun bir süredir konuşmadığından biraz çatallı çıkan sesiyle "Bazen," dediğinde arkadaşının şaşırdığını hissetse de bakmadı hiç. "doğru yaptığım tek bir şey bile yokmuş gibi geliyor." Boğazına oturan yumruyu yok edebilirmiş gibi yutkunsa da hiçbir işe yaramamış, titreyen sesi de eklenmişti üstüne. "Sanki..anne ve babamla o boktan aile yemeğine gitmeyi reddetmek benim cezammış gibi..eğer onlarla o arabada olsayd-" "Jimin!" İrkilerek bir anda endişe ve öfkeyle araya giren arkadaşına baktığında öyle korkunç bir ifade vardı ki genç kızın yüzünde yeni yeni kavramıştı az önce neyden bahsettiğini.
Bir an için Sohyung'un böyle bir konuda endişeleneceği kadar mı berbat göründüğünü düşünmüş, gülme isteği oluşmuştu. Fakat yüzündeki hiçbir kas çalışmıyordu sanki. Yine de arkadaşını rahatlatmak için kuru bir "Endişelenme." dökülmüştü dudaklarından. 'Ölüm' gibi ağır düşüncelere dalmamıştı henüz. Daha çok bir anda yok olmak, hiçbir şey hissetmemek veya hiç varolmamış olmak gibi şeyler düşlüyordu.
"Jimin, toparlan artık." Bir anda ciddileşmiş gibiydi Sohyung. Birkaç saniyeliğine boş gözlerle ona bakmış ardından kayıtsızca bardağını doldurmaya başlamıştı. "Kaç gün daha öylece oturup içmeye devam edeceksin? Çoktan iki gün oldu da." "Bir noktada bayılırsam şanslıyım demektir." Sesine karışan belli belirsiz alay kendini hissettirirken genç kız sabırsızca masadaki dolu ve boş, tüm şişeleri toplayıp kenardaki poşetin içine tıkmıştı. "İçmiyorsun artık, yeter bu kadar."
İtiraz etmemişti Jimin. Zaten hiçbir halta yaradığı da yoktu. Birkaç saniyeliğine de olsa beyni uyuşur, hiçbir şey hissedip düşünmez umuduyla içse de kafasının içindeki hiçbir şey durup susmuyordu. Tüm bunları yaşamayı sahiden hak ediyor muyum sorusu dönüp duruyordu kafasında. Eğer öyleyse, kesinlikle çok kötü bir şey yapmış olmalıydı.
Şimdiye kadar olanların, üstesinden gelmek zorunda kaldığı şeylerin ağırlığı zaten üstüne çökmüş olsa da artık kalbi de kırıktı. Hatta bu kırıklık öyle yoğundu ki fiziksel bir ağrıya dönüşerek ara ara ince bir sızı oluşturuyordu sanki göğsünde.
O güne kadar ona olanları anlattığı onlarca senaryo kurmuştu kafasında belki ama hiçbirinin sonu gerçeği kadar acı verici bitmemişti. Hiçbirinde Jungkook bu kadar bencil değildi. En kötü ihtimalde bile kendini öylece bırakıp gitmiyordu.Yalan söylediğini, güvenini kırdığını biliyordu fakat biraz anlayışı bile hak etmemiş miydi? Bu kadar kırıcı olmasına gerek var mıydı? Bilmiyordu. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyordu artık. Kim haklı, kim haksız sorusu umurunda bile değildi. Başından beri tek isteği ve amacı ona zarar vermemek olmuş, şimdi geldiği noktada ise hem zarar vermiş hem kaybetmişti.
Eli defalarca kendine olan biraz saygısını da kaybedip onu aramak için telefonuna gitmek istemiş fakat her defasında bir şekilde durmuştu. İnsan böyle üzüldüğü biri tarafından teselli edilmek ister miydi hiç? Jimin de yeni deneyimliyordu bu hissi. Yanında ağlamak, o varken bir köşede sessizce oturmak istiyordu. Birini sahiden sevince böyle hissetmek normal mi yoksa artık sağlıklı düşünemiyor mu emin olamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't delete the kisses
Fanfiction(jikook) Jimin uzaklaşan adım sesleriyle birlikte tamamen rahatlayıp geri çekileceği sırada bir anda yüzlerine patlayan flaşlarla ikisi de neye uğradığını şaşırmış ve şaşkın şaşkın duvarın arkasındaki magazincilere bakmışlardı. Fark edildiklerini...