Kısa bir bakış attığı, yerde öksüren çocuk hala sinirine dokunsa da kendini tutmaya çalışarak telefonunu çıkardı cebinden. Seokjin'e gelip bakmasını yazmak için hareketlenen parmakları Jimin'in korku ve endişe karışımı bir sesle "Jungkook," demesiyle duraklamış, ona bakmıştı ne olduğunu anlamaya çalışır gibi. "Biri burayı çekiyordu."
Bakışlarını takip ederek muhtemelen fark edildiği için kaçan çocuğu görmüştü Jungkook da. İçinden 'bir sen eksiktin' diye geçirirken Seokjin'e gerekli mesajı gönderip hala yerde yatan çocuğa atamadığı öfkesiyle baksa da daha önemli bir sorunu vardı o an.Endişeli görünen Jimin'e bakıp "Gel benimle." dese de kıpırdamamıştı sarışın. Neyi beklediğini anlamaya çalışır gibi birkaç saniye onu izlemiş ardından "Halledeceğim Jimin, yürü artık." demişti sabırsızca.
Fakat ne yapması gerektiğini bilmiyordu Jimin. Az önce olanlara mı yoksa az önce elinde telefonla gördüğü çocuğun yarattığı tehlikeye mi yoksa Jungkook'a şaşırsa bilememişti. Kısa bir nefes verip artık kendine gelmesi gerektiğinin farkındalığıyla yanında dikilen bedene hiç bakmadan geldiği yolu geri yürümeye başladı. Eve gitmek istiyordu sadece. Önce Sohyung'u bulup ardından gitmeyi planlıyordu bu yüzden.Peşinden gelen adım seslerini duysa da ilgilenmemeye çalıştı. "Jimin," diye seslenmesine rağmen kendine yetişip kolunu tutana kadar da başarılı olmuştu. "Ne var Jungkook? Ne diye peşimden geliyorsun?" diye sorarken sesi sıkılmış gibiydi. Yorulmuştu artık onun git-gellerinden. Kolundaki tutuşun gevşediğini hissederken "Konuşalım." dediğinde gülmüştü alayla. Hatta neredeyse kahkaha atacaktı. Dalga geçip geçmediğini sorguladığı birkaç saniyenin ardından gayet ciddi olduğunu anlayınca kolunu kurtarıp öfkeyle kaşlarını çattı. "Oradan bakınca senin kuklan gibi falan mı görünüyorum? Hadi anlat Jimin, niye önceden anlatmadın Jimin? Gel Jimin, konuşalım Jimin, bu kadar yeter ben siktir olup gidiyorum Jimin. Dalga mı geçiyorsun sen benimle? Ne sanıyorsun kendini?"
O an ne nerede oldukları ne de birilerinin duyma ihtimali umurundaydı sarışının. Onca şeyin üstüne utanmadan gelip 'konuşalım' demesi sabrını taşıran son damla olmuştu. En azından kendinden daha sakin olan Jungkook yine sakin bir tonda "Lütfen." dediğinde bocalamıştı istemsizce. Eğer o da sinirle bir şey söylese daha kolay olurdu muhtemelen. Ne kadar kızgın olursa olsun onun da kendi kadar yorgun olduğunu hissedip görmek geri adım atmak istemesine neden oluyordu. Kurduğu empati kimine göre aptallık derecesindeydi belki ama onun da setini bırakacak kadar üzülüp yıpranmış olduğu gerçeğini görmezden gelemiyordu.
Derin bir nefes alıp etrafına bakınmış ve gözlerini kaçırarak "Biri görmesin, ben önden gideyim. Otoparkta buluşuruz." demişti kuru bir şekilde. Kabul etmesini bile beklemediğinden hızlıca onaylar gibi kafasını salladı Jungkook. Aslında böyle bir planı olmasa da, en azından katıldıkları etkinliğin ortasında, onu görmesi ve az önce yaşananlar fikrini değiştirmişti. Cebinden anahtarı çıkarıp dışarıda beklememesi için ona vereceği sırada o gece sırf denk gelmemek için resmen kırk takla attığı çocuğun tam da kendilerine doğru geldiğini görünce aniden "Gitme," demişti Jimin'e.
Bir an için Jimin ve onu aynı ortamda tutarak yanlış mı yapıyor diye düşünse de artık kaçacak bir yeri olmadığından baş başa kalmak da istememişti. Kendine karşı bir şeyler hissettiğinin veya sadece beğendiği için yakınlaşmaya çalıştığının farkındaydı çünkü. Eğer ortak arkadaşları olduğunu ve ara sıra aynı ortamda bulunmaları gerekeceğini bilseydi o gün asla o şekilde yaklaşmazdı ona. Fakat geç kalmıştı.
Bu yüzden şimdi kendine öfkeli ve hiçbir şey anlamamış gibi bakan sarışın ve yanlarına yeni ulaşmış olan Junho ile aynı ortamda olmak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't delete the kisses
Fanfiction(jikook) Jimin uzaklaşan adım sesleriyle birlikte tamamen rahatlayıp geri çekileceği sırada bir anda yüzlerine patlayan flaşlarla ikisi de neye uğradığını şaşırmış ve şaşkın şaşkın duvarın arkasındaki magazincilere bakmışlardı. Fark edildiklerini...